S e v d a
26 Ağustos 2010 Perşembe
Kız Kulesi Efsaneleri
Birbirinden farklı onlarca öyküye sahip olan bu efsanevi kule, aslında görünmez ve küçük bir
adacık olan kayalığın üzerinde yükselir. Kuleye “Kızkulesi” adını Türkler verdiler. Daha önce
Damalis, Leandros gibi isimlerle anılan bu şirin yapı, birçok efsaneye konu oldu. Bir rivayete
göre, bir falcının baktığı falda, kızının yılan tarafından sokulacağını öğrenen imparator, sevgili
evladını ölümden kurtarmak için bu adaya saklar. Ancak, gönderilen bir incir sepetinden çıkan
yılan, yine de zavallı kızı sokar ve öldürür.
Kızkulesi ile ilgili bir başka efsane, Hero ve Leandros adlı iki aşığın hazin öyküsünü dile
getirir. Efsaneye göre Hero, Afrodit Tapınağı’na bağlı bir rahibeydi ve aşk ona yasaktı.
Kızkulesi’nde yaşayan Hero’ya aşık olan Leandros, yüzerek her gece yüzerek adaya gelir, ona
aşkını fısıldamış. Gece karanlığında güzel rahibenin yaktığı ateş Leandros’a yol gösterilmiş.
Ancak, fırtınalı bir gecede rüzgâr meşaleyi söndürmüş ve Leandros yolunu yitirerek
karanlık sularda boğulmuş. Bunu öğrenen Hero da kendisini Boğaziçi’nin soğuk sularına
atıvermiş…
Bu efsanevi kule ile ilgili Osmanlı’nın da bir öyküsü olacak elbette. Bir başka efsane
kahramanı olan Battal Gazi kuleyi basmış; tekfurun kızını ve hazinelerini alarak Üsküdar
kıyısındaki atma atlayıp hızla oradan kaçmış. Eskiler derler ki “Atı alan Üsküdar’ı geçti” sözü
buradan türemiştir…
Bunu biliyor muydunuz?
Bu kule, Bizans döneminde gözlemeyiydi ve gelen geçen ticaret gemilerinin kontrolü burada
gerçekleştirilirdi. İstanbul’dan, Sarayburnu önlerinden bu adaya da bir zincir çekiliydi, tıpkı
Halic’e gerildiği gibi! Türkler İstanbul’u aldıktan sonra, eski kule yıktırılıp yerine yenisi,
ahşap olarak yapılmış. 1719da bu kule yanınca, bina yeni baştan ve taştan inşa edilmiş. 18.
yüzyıl sadrazamlarından Hekimoğlu Ali Paşa, 1755 yılında Sultan III. Osman tarafından bu
kuleye hapsedilmiş. I. Mahmut’un saray kızlarağası Beşir’in de boynu, Kızkulesi’nin.
dalgaların dövdüğü kayalıklarında vurulmuş. 1839 Tanzimat Fermanının ilanından sonraki
yıllarda bir süre karantina işlevi gören Kızkulesi, yakın zamanlara kadar deniz feneri görevi
yaparken, günümüzde özellikle turistlere hizmet veren bir İstanbul güzelliği olarak hizmetini
sürdürüyor.
kaynak : http://www.tarihinarkaodasi.com/kiz-kulesi-efsaneleri/
15 Ağustos 2010 Pazar
Geleceğin Çalışanları ve Ofisleri Nasıl Olacak?
Aşağıda okuyacağınız yazı KobiFinans'ın dergisinde yayınlanan çok güzel bir makaledir...
"Yıl, 2025. Ada ofisine girdiğinde, baş üstü ışıklarına takılı sensor, Ayşe’nin üzerindeki ID etiketinden gelişini algılayıp, maviden yeşile dönecek. Elektronik sensörler masasının üzerindeki görev ışığını aydınlatacak, ısıyı Ayşe’nin rahat ettiği düzeyde ayarlayacak. Web yazılımı, takım arkadaşlarına onun masasına döndüğünü bildiren mesaj gönderecek. Ayşe’nin toplantıda olduğunu işaret eden monitör, artık müsait olduğunu göstermek için değişecek." Bu sözler M-GEN Gelecek Planlama Merkezi kurucusu, fütürist Ufuk Tarhan’a ait.
Fütüristler ve insan kaynakları uzmanlarından, geleceğin iş dünyasını, ofis ortamını, ön plana çıkacak çalışanları tanımlamalarını istedik. Öyle gözüküyor ki bundan 15-20 yıl sonra her yer ofis haline gelecek. Şirketlerde ast-üst ayrımlarındaki keskin hatlar yok olacak. Daha demokratik, paydaşlık esasına dayalı organizasyon ve iş modelleri gelişecek. Esneklik artacak, bireysel çalışma modelleri, sadakat yok olacak.
Esneklik Artacak
Teknolojik gelişim çalışma ortamının merkezlere ve lokasyonlara olan bağımlılığını zaten giderek azaltıyor. Diğer taraftan zaman yönetimi de teknolojik yeniliklerle kolaylaşıyor. Geleceğin çalışma ortamında esneklik artarak önem kazanacak. İnsanlar tamamen mobil hale gelecek, her yerden çalışabilecekler.
Mobil çalışma ortamları, maliyet avantajı nedeniyle işverenler tarafından, esneklik yaratması nedeniyle de çalışanlar tarafından tercih edilecek. Dijital bir dünya ile büyüyen genç nesiller işverenlerinden tam teşekküllü bir IT ortamı isteyecekler. Çeşitli haberleşme ortamları, blogging, podcast, network ağları gibi teknolojiler çalışma ortamlarının ve sosyal hayatın bir parçası sayılacak.
Serbest Çalışanlar Çoğalacak
Gelecekteki iş modellerinde iş gezileri, sabit olmayan çalışma saatleri ve ev ortamında çalışma çok normal sayılacak. Böyle bir durumda uzaktaki kişilerin bir şekilde bilgiye ulaşması gerekeceğini söyleyen HRM kurucu ortağı Aylin Coşkunoğlu Nazlıaka; "Değişen çalışma modelleri sayesinde bireysel çalışma modelleri tarih olacak. Yeni yazılım platformları sayesinde, birbirinden uzakta olan kişilerin, aynı grupta berabermiş gibi çalışabileceği bir iş modeli oluşturulacak ve birlikte yürütülen projeler ağırlık kazanacak. Yani ’Biz yaptık’ cümlesi daha çok duyulacak. Toplantılar, görüşmeler, fikir alışverişleri ve projeler bu tarz ortamlarda hayata geçecek ve verimlilik/zaman oranı artacak" diyor.
Hill International Türkiye Genel Müdürü Hazar Candan Wilson ise diğer taraftan bağımsız çalışmak isteyenlerin de artacağını söylüyor: "Bir şirket adına değil kendi adlarına çalışmak isteyecekler ve ’freelance’ konsepti artacak. Her birey kendi uzmanlığında ’freelance’ olarak farklı şirketlere hizmet verecek ve kendi esnek çalışma ortamını yaratabilecek."
İş ve Özel Yaşam Dengesi Çok Önemli Hale Gelecek
İş ve özel yaşam dengesi bugün artık başarıyı değerlendirmede merkezde bulunuyor. Sadece işte başarılı olmak kabul görmüyor. Gelecekte de bu durumun değişmeyeceğini söyleyen yönetici koçu Tülin Kahvecioğlu, "İnsanlar daha etkin ama daha az çalışıp, kendi isteklerine daha çok vakit ayıracaklar. Çünkü biraz sarsıcı da olsa bir öğrenme sürecinden geçiyoruz. İnsanın aynı anda pek çok şeyle ilgilenme ve değer katma kapasitesi de gelişecek. Bu, çalışma hayatına ve kurum kültürüne olumlu yansıyacak" diyor.
Sadakat Rafa Kalkacak
İngiltere Çalışma Bakanlığı’nın yaptığı bir araştırmaya göre, İngiltere’de bugünün gençlerinin, üniversite öğrencilerinin, 38 yaşına kadar, yani önümüzdeki yaklaşık 20 yıl içinde 10-14 farklı işte çalışacağı tahmin ediliyor. Yani gelişmiş dünyanın en önemli ekonomilerinden birinde gençler ortalama her iki yılda bir, çekirge gibi işten işe atlayacaklar. Başka bir araştırma ise ABD’nde her dört çalışandan birinin, son 1 yıl içinde o işveren için çalışmaya başladığını; her iki çalışandan birinin ise 5 yıl ve daha kısa süredir aynı işveren için çalıştığını gösteriyor.
Egon Zehnder International Yönetici Ortağı Murat Yeşildere, "Biz CEO’ların tepe koltuktaki ömrü kısalıyor derken, aslında iş dünyasında, her kademede ’değişmeyen tek şey değişim’, yani işte, şirkette kalma süreleri kısalıyor. Çalışma ortamlarında geleneksel öğretme modellerinin olduğu, tek taraflı, tek merkezli süreçlerden, bireyin öğrenmesini kolaylaştıran paylaşımcı modele geçişin hızlanacağını göreceğiz. İş hayatında teknolojinin kullanımı artacak; teknolojinin de desteği ile yerinde çalışma modellerinden dağınık çalışma modellerinin popülaritesi artacak" diyor.
Nesil Çatışmaları Artacak
Aylin Coşkunoğlu Nazlıaka, yeni çağın en önemli sorununun çoklu nesil çatışmaları olacağına dikkat çekiyor: "Uzayan yaşam ömürleri ve çalışma süreleri nedeniyle 3 farklı kuşak bir arada çalışacak. Nesiller arası farkın etkin yönetilememesi ve farklı yaş guruplarının birbirine anlayışsız davranması iş yerindeki temel mutsuzluk ve verimsizlik kaynaklarını oluşturuyor" diyor.
Çalışma hayatına son 10 yılda girmiş olan yeni nesil daha bireysel hareket etmeyi ve çalışma ortamında esnekliği tercih ediyor. İş ve özel yaşam dengesi onlar için halihazırda çok önemli. Şirketler de bu beklentileri karşılamak ve çalışanlarının performansını artırmak için yeni eğitimler ve uygulamalar getirmeye devam ediyorlar. MY Executive Yönetici Ortağı Müge Yalçın; "Çalışanlara sağlanan yan faydalara da onların ihtiyaçlarına göre esneklikler getiriliyor. Kişi alışveriş çeki, spor salonu üyeliği, yaz tatili paketi gibi seçeneklerden çalışan kendisine en uygun olanı seçebiliyor. Şu anda Türkiye’de çok az şirketin uyguladığı bu sistem, ileriki yıllarda daha yaygın olarak kullanılacağa benziyor" diyor.
Yeşil Yaka Çalışanlar Gelecek
Gelecekte şirketlerin sosyal sorumluluk faaliyetleri hızını daha da artıracak. Günümüzde tüketiciler de şirketlerin sosyal sorumluluk projelerini değerlendirme konusunda bilinçli davranıyorlar. Şirketler de bunun farkındalar ve projelerin ardı arkası kesilmiyor. Bu gidişat gelecekte de artarak devam edecek. Ufuk Tarhan; "Kendimizi, birbirimizi ve hatta dünyayı yok etme kapasitemizin ve olanaklarımızın olduğunu fark ettiğimiz bir çağdayız. Bu nedenle “yeşil yaka” dediğimiz tür işler ve çalışanlar çok ama çok artacak. Bu çalışanlar çok güvenilir kabul edilecekler. Bu alanlarda kendilerini pozisyonlamayan kurumları insanlar sevmeyecek, istemeyecekler. İlk akla gelenler topluma katkı verenler olacak" diyor.
Her şey Kişiselleşecek
Verimlilik, motivasyon, katma değer, karlılık, başarı, ücret, fiyat gibi tüm kavramlar, hedefler, iyiler-kötüler, eğitim, pazarlama, iletişim, iş modelleri vb. baştan aşağı değişecek ve bunlar çok hızlı olacak.
Her alanda servis, hizmet sektörü gelişerek, kişiselleşecek. Kişisel koçluk ve asistanlık hizmetlerine talep artacak. Birçok alanda, freelance, saate, sayfaya, projeye, döneme vs dayalı parçalı, esnek zamanlı hizmetler, butik danışmanlıklar artacak. Kişisel marka olmak, belirli alanlarda uzman, en iyi bilen olarak isim yapmak daha da önem kazanacak.
Kişisel girişimcilik artacak, herkesin fatura kesebileceği bir vergi numarası olacak. Emeklilik kavramı önemini yitirerek yerini, herkesin, her yaşta becerisiyle uyumlu her alanda iş yapabileceği bakış açısına bırakacak. İnsanlar isterlerse ömür boyu çalışıp, eğitim alabilecek. Kadınlar iş piyasalarındaki paylarını arttıracaklar. Kadınların bilime ve teknolojiye katkılarında kayda değer bir artış gözlenecek.
Her yerden iş yapılabileceği için bedensel engellilerin iş hayatına katılımında da bir artış olacak. Şirketlerin bugünkü sosyal sorumluluk alanındaki duyarlılıkları ve faaliyetleri daha da artacak.
İşyerleri Internet Kafelere Benzeyecek
Tıpkı ürün alışverişinde olduğu gibi, birey ve kurumlar, insan emeğini, aklını da dilediği kadar, dilediği yerden, esnek koşullarda almayı tercih edecek (Eğitim hizmetleri de dahil). İş yerleri giderek internet kafelere benzeyecek.
Esnek, mobil, değişmesini bilen, öğrenmesini bilen bireyler iş hayatında ön plana çıkacak. Dijital bir dünya ile büyüyen genç nesiller işverenlerinden tam teşekküllü bir IT ortamı isteyecekler. Çeşitli haberleşme ortamları, blogging, podcast, network ağları, gibi teknolojiler çalışma ortamlarının ve sosyal hayatın bir parçası sayılacak. Gelecekteki iş modellerinde iş gezileri, sabit olmayan çalışma saatleri ve ev ortamında çalışma çok normal sayılacak.
Bilgi paylaşım araçlarının hemen hepsinin telefonlara sığdığı bu çağda, sanal bulunma (virtual presence) diye bir kavram gelişecek. Aynı anda 3 boyutlu olarak bir kaç yerde birden bulunmak mümkün olacak. Home ofislerin yaygınlaşmasına da önayak olacak bu gelişim, arkadaşlık ve sosyal etkileşimin azalması ile doğabilecek bir takım sorunları kaçınılmaz olarak beraberinde getirecek.
Yeni yazılım platformları sayesinde, birbirinden uzakta olan kişilerin, aynı grupta berabermiş gibi çalışabileceği bir iş modeli oluşturulacak ve birlikte yürütülen projeler ağırlık kazanacak.
Hiyerarşi Azalacak
Farklılıkları yönetebilen yöneticiler daha başarılı ekiplere sahip olacak. Yine insanlardan farklı olmaları beklenecek çünkü farklılıklar kurumdaki yaratıcılığı tetikleyecek. Çok seslilik yenilikçi ve yaratıcı şirket kültürlerine ön ayak olacak ve bu durum rekabetçi avantaj sağlayacak.
Sorgulayan, katılımcı, sadık, pozitif, girişimci, insiyatif kullanan, özerk karar verebilen, risk alan ve problem çözen kişilikler ön planda olacak. Mutlu çalışanlar, yani doğru işi yapan, işini doğru yapan verimli kişiler tercih edilecek.
Yöneticilerden baskın ve talepkar olmasından ziyade destekleyici ve teşvik edici olması beklenecek. Özellikle yeni kuşak yeni nesil yöneticileri ve yeni yönetim stillerini belirleyecek. Hiyerarşilerin azalacağı, daha yatay ve yaygın organizasyonlar ön plana çıkacak. Güçten ziyade, ikna kritik önem kazanacak.
Çalışan mutluluğu ön planda olacak. Çünkü mutlu çalışanlar daha verimli ve daha karlı şirketler demek. Bu kadar teknolojik ortamda duygusal davranış ve bağlantıyı koruyor ve kuruyor olmak, bir anlamda sanal durum ile gerçek duyguların entegrasyonunu başarabilenler ipi göğüsleyecek.
Hangi Çalışan Profili Kazanacak?
Çalışma hayatına kendilerini hazırlarken ve iş hayatına atılırken, gençlerin becerilerini çeşitlendirmek konusunda proaktif bir yaklaşım içinde olmalarını tavsiye eden Egon Zehnder International Yönetici Ortağı Murat Yeşildere, "Eğitim şart! Ama daha önemlisi sürekli eğitimin şart olduğunun algılanması. Yeni lisanlar öğrenmek, yeni kültürler tanımak, farklı ortamlara adapte olabilmek, mobilitelerini artırmak gençlerin rekabet avantajını artıracak. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, içinde bulunduğumuz sene, yani 2010 yılında, çalışanlar tarafından en çok talep edilecek ilk 10 işin dördü, 6 yıl önce, 2004’de bilinmiyordu dahi. Hatta İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre, 4 yıllık bir üniversiteye kaydolan ve teknik eğitim alacak bir öğrencinin birinci yılında öğrenebileceği bilgi miktarının yarısı, 3. eğitim yılının sonuna kadar güncelliğini, geçerliliğini yitirecek. Dolayısıyla öngörüde, tahminde bulunmak kehanetten ileri gidemez. Dünya çok hızlı dönüyor ve daha da hızlı dönecek" diyor.
Akıl, bilgi ve teknolojiyi duygulara hitap edecek şekilde rasyonalize ve entegre edenlerin, yönderlik (lider+yönetici) özelliği taşıyanların kazanacaklarını söyleyen Ufuk Tarhan’a göre:
En tepede daima esnek, adaptasyon gücü yüksek olanlar, hacı yatmaz gibi hemen kalkabilenler olacak. Sonra:
* Akıllı, odaklı, stratejik, sürdürülebilir, algoritmik düşünebilenler,
* Bilgili, konusunda uzman olacak ve sürekli öğrenecek, ekiplerine rehberlik, “yönderlik” edenler,
* Sosyal bilimlerde, sanatta, sporda dahi olsa, işini, uzmanlığını teknolojiyle entegre edebilenler,
* İngilizceyi mutlaka; Çince, Rusça ve Arapçayı ikinci dil olarak bilenler gelecek.
Ufuk Tarhan, "Gelecekte meslekler değil, beceriler, becerikliler öne çıkacak. Tüm meslekler tamamen dönüşecek. Mesleklerin teknik kısımları robotlar tarafından yapılacak, onları yorumlamak ve anlamlandırarak faydaya, ürüne, hizmete dönüştürmek tasarımcı, yaratıcı insanlara düşecek. O yüzden insanlar sevdikleri alanlarda teknolojik uzmanlık kazanarak, ileri düzeyde danışman, yorumcu haline gelecekler. Bu noktada da becerileri önem kazanacak" diyor.
"Yıl, 2025. Ada ofisine girdiğinde, baş üstü ışıklarına takılı sensor, Ayşe’nin üzerindeki ID etiketinden gelişini algılayıp, maviden yeşile dönecek. Elektronik sensörler masasının üzerindeki görev ışığını aydınlatacak, ısıyı Ayşe’nin rahat ettiği düzeyde ayarlayacak. Web yazılımı, takım arkadaşlarına onun masasına döndüğünü bildiren mesaj gönderecek. Ayşe’nin toplantıda olduğunu işaret eden monitör, artık müsait olduğunu göstermek için değişecek." Bu sözler M-GEN Gelecek Planlama Merkezi kurucusu, fütürist Ufuk Tarhan’a ait.
Fütüristler ve insan kaynakları uzmanlarından, geleceğin iş dünyasını, ofis ortamını, ön plana çıkacak çalışanları tanımlamalarını istedik. Öyle gözüküyor ki bundan 15-20 yıl sonra her yer ofis haline gelecek. Şirketlerde ast-üst ayrımlarındaki keskin hatlar yok olacak. Daha demokratik, paydaşlık esasına dayalı organizasyon ve iş modelleri gelişecek. Esneklik artacak, bireysel çalışma modelleri, sadakat yok olacak.
Esneklik Artacak
Teknolojik gelişim çalışma ortamının merkezlere ve lokasyonlara olan bağımlılığını zaten giderek azaltıyor. Diğer taraftan zaman yönetimi de teknolojik yeniliklerle kolaylaşıyor. Geleceğin çalışma ortamında esneklik artarak önem kazanacak. İnsanlar tamamen mobil hale gelecek, her yerden çalışabilecekler.
Mobil çalışma ortamları, maliyet avantajı nedeniyle işverenler tarafından, esneklik yaratması nedeniyle de çalışanlar tarafından tercih edilecek. Dijital bir dünya ile büyüyen genç nesiller işverenlerinden tam teşekküllü bir IT ortamı isteyecekler. Çeşitli haberleşme ortamları, blogging, podcast, network ağları gibi teknolojiler çalışma ortamlarının ve sosyal hayatın bir parçası sayılacak.
Serbest Çalışanlar Çoğalacak
Gelecekteki iş modellerinde iş gezileri, sabit olmayan çalışma saatleri ve ev ortamında çalışma çok normal sayılacak. Böyle bir durumda uzaktaki kişilerin bir şekilde bilgiye ulaşması gerekeceğini söyleyen HRM kurucu ortağı Aylin Coşkunoğlu Nazlıaka; "Değişen çalışma modelleri sayesinde bireysel çalışma modelleri tarih olacak. Yeni yazılım platformları sayesinde, birbirinden uzakta olan kişilerin, aynı grupta berabermiş gibi çalışabileceği bir iş modeli oluşturulacak ve birlikte yürütülen projeler ağırlık kazanacak. Yani ’Biz yaptık’ cümlesi daha çok duyulacak. Toplantılar, görüşmeler, fikir alışverişleri ve projeler bu tarz ortamlarda hayata geçecek ve verimlilik/zaman oranı artacak" diyor.
Hill International Türkiye Genel Müdürü Hazar Candan Wilson ise diğer taraftan bağımsız çalışmak isteyenlerin de artacağını söylüyor: "Bir şirket adına değil kendi adlarına çalışmak isteyecekler ve ’freelance’ konsepti artacak. Her birey kendi uzmanlığında ’freelance’ olarak farklı şirketlere hizmet verecek ve kendi esnek çalışma ortamını yaratabilecek."
İş ve Özel Yaşam Dengesi Çok Önemli Hale Gelecek
İş ve özel yaşam dengesi bugün artık başarıyı değerlendirmede merkezde bulunuyor. Sadece işte başarılı olmak kabul görmüyor. Gelecekte de bu durumun değişmeyeceğini söyleyen yönetici koçu Tülin Kahvecioğlu, "İnsanlar daha etkin ama daha az çalışıp, kendi isteklerine daha çok vakit ayıracaklar. Çünkü biraz sarsıcı da olsa bir öğrenme sürecinden geçiyoruz. İnsanın aynı anda pek çok şeyle ilgilenme ve değer katma kapasitesi de gelişecek. Bu, çalışma hayatına ve kurum kültürüne olumlu yansıyacak" diyor.
Sadakat Rafa Kalkacak
İngiltere Çalışma Bakanlığı’nın yaptığı bir araştırmaya göre, İngiltere’de bugünün gençlerinin, üniversite öğrencilerinin, 38 yaşına kadar, yani önümüzdeki yaklaşık 20 yıl içinde 10-14 farklı işte çalışacağı tahmin ediliyor. Yani gelişmiş dünyanın en önemli ekonomilerinden birinde gençler ortalama her iki yılda bir, çekirge gibi işten işe atlayacaklar. Başka bir araştırma ise ABD’nde her dört çalışandan birinin, son 1 yıl içinde o işveren için çalışmaya başladığını; her iki çalışandan birinin ise 5 yıl ve daha kısa süredir aynı işveren için çalıştığını gösteriyor.
Egon Zehnder International Yönetici Ortağı Murat Yeşildere, "Biz CEO’ların tepe koltuktaki ömrü kısalıyor derken, aslında iş dünyasında, her kademede ’değişmeyen tek şey değişim’, yani işte, şirkette kalma süreleri kısalıyor. Çalışma ortamlarında geleneksel öğretme modellerinin olduğu, tek taraflı, tek merkezli süreçlerden, bireyin öğrenmesini kolaylaştıran paylaşımcı modele geçişin hızlanacağını göreceğiz. İş hayatında teknolojinin kullanımı artacak; teknolojinin de desteği ile yerinde çalışma modellerinden dağınık çalışma modellerinin popülaritesi artacak" diyor.
Nesil Çatışmaları Artacak
Aylin Coşkunoğlu Nazlıaka, yeni çağın en önemli sorununun çoklu nesil çatışmaları olacağına dikkat çekiyor: "Uzayan yaşam ömürleri ve çalışma süreleri nedeniyle 3 farklı kuşak bir arada çalışacak. Nesiller arası farkın etkin yönetilememesi ve farklı yaş guruplarının birbirine anlayışsız davranması iş yerindeki temel mutsuzluk ve verimsizlik kaynaklarını oluşturuyor" diyor.
Çalışma hayatına son 10 yılda girmiş olan yeni nesil daha bireysel hareket etmeyi ve çalışma ortamında esnekliği tercih ediyor. İş ve özel yaşam dengesi onlar için halihazırda çok önemli. Şirketler de bu beklentileri karşılamak ve çalışanlarının performansını artırmak için yeni eğitimler ve uygulamalar getirmeye devam ediyorlar. MY Executive Yönetici Ortağı Müge Yalçın; "Çalışanlara sağlanan yan faydalara da onların ihtiyaçlarına göre esneklikler getiriliyor. Kişi alışveriş çeki, spor salonu üyeliği, yaz tatili paketi gibi seçeneklerden çalışan kendisine en uygun olanı seçebiliyor. Şu anda Türkiye’de çok az şirketin uyguladığı bu sistem, ileriki yıllarda daha yaygın olarak kullanılacağa benziyor" diyor.
Yeşil Yaka Çalışanlar Gelecek
Gelecekte şirketlerin sosyal sorumluluk faaliyetleri hızını daha da artıracak. Günümüzde tüketiciler de şirketlerin sosyal sorumluluk projelerini değerlendirme konusunda bilinçli davranıyorlar. Şirketler de bunun farkındalar ve projelerin ardı arkası kesilmiyor. Bu gidişat gelecekte de artarak devam edecek. Ufuk Tarhan; "Kendimizi, birbirimizi ve hatta dünyayı yok etme kapasitemizin ve olanaklarımızın olduğunu fark ettiğimiz bir çağdayız. Bu nedenle “yeşil yaka” dediğimiz tür işler ve çalışanlar çok ama çok artacak. Bu çalışanlar çok güvenilir kabul edilecekler. Bu alanlarda kendilerini pozisyonlamayan kurumları insanlar sevmeyecek, istemeyecekler. İlk akla gelenler topluma katkı verenler olacak" diyor.
Her şey Kişiselleşecek
Verimlilik, motivasyon, katma değer, karlılık, başarı, ücret, fiyat gibi tüm kavramlar, hedefler, iyiler-kötüler, eğitim, pazarlama, iletişim, iş modelleri vb. baştan aşağı değişecek ve bunlar çok hızlı olacak.
Her alanda servis, hizmet sektörü gelişerek, kişiselleşecek. Kişisel koçluk ve asistanlık hizmetlerine talep artacak. Birçok alanda, freelance, saate, sayfaya, projeye, döneme vs dayalı parçalı, esnek zamanlı hizmetler, butik danışmanlıklar artacak. Kişisel marka olmak, belirli alanlarda uzman, en iyi bilen olarak isim yapmak daha da önem kazanacak.
Kişisel girişimcilik artacak, herkesin fatura kesebileceği bir vergi numarası olacak. Emeklilik kavramı önemini yitirerek yerini, herkesin, her yaşta becerisiyle uyumlu her alanda iş yapabileceği bakış açısına bırakacak. İnsanlar isterlerse ömür boyu çalışıp, eğitim alabilecek. Kadınlar iş piyasalarındaki paylarını arttıracaklar. Kadınların bilime ve teknolojiye katkılarında kayda değer bir artış gözlenecek.
Her yerden iş yapılabileceği için bedensel engellilerin iş hayatına katılımında da bir artış olacak. Şirketlerin bugünkü sosyal sorumluluk alanındaki duyarlılıkları ve faaliyetleri daha da artacak.
İşyerleri Internet Kafelere Benzeyecek
Tıpkı ürün alışverişinde olduğu gibi, birey ve kurumlar, insan emeğini, aklını da dilediği kadar, dilediği yerden, esnek koşullarda almayı tercih edecek (Eğitim hizmetleri de dahil). İş yerleri giderek internet kafelere benzeyecek.
Esnek, mobil, değişmesini bilen, öğrenmesini bilen bireyler iş hayatında ön plana çıkacak. Dijital bir dünya ile büyüyen genç nesiller işverenlerinden tam teşekküllü bir IT ortamı isteyecekler. Çeşitli haberleşme ortamları, blogging, podcast, network ağları, gibi teknolojiler çalışma ortamlarının ve sosyal hayatın bir parçası sayılacak. Gelecekteki iş modellerinde iş gezileri, sabit olmayan çalışma saatleri ve ev ortamında çalışma çok normal sayılacak.
Bilgi paylaşım araçlarının hemen hepsinin telefonlara sığdığı bu çağda, sanal bulunma (virtual presence) diye bir kavram gelişecek. Aynı anda 3 boyutlu olarak bir kaç yerde birden bulunmak mümkün olacak. Home ofislerin yaygınlaşmasına da önayak olacak bu gelişim, arkadaşlık ve sosyal etkileşimin azalması ile doğabilecek bir takım sorunları kaçınılmaz olarak beraberinde getirecek.
Yeni yazılım platformları sayesinde, birbirinden uzakta olan kişilerin, aynı grupta berabermiş gibi çalışabileceği bir iş modeli oluşturulacak ve birlikte yürütülen projeler ağırlık kazanacak.
Hiyerarşi Azalacak
Farklılıkları yönetebilen yöneticiler daha başarılı ekiplere sahip olacak. Yine insanlardan farklı olmaları beklenecek çünkü farklılıklar kurumdaki yaratıcılığı tetikleyecek. Çok seslilik yenilikçi ve yaratıcı şirket kültürlerine ön ayak olacak ve bu durum rekabetçi avantaj sağlayacak.
Sorgulayan, katılımcı, sadık, pozitif, girişimci, insiyatif kullanan, özerk karar verebilen, risk alan ve problem çözen kişilikler ön planda olacak. Mutlu çalışanlar, yani doğru işi yapan, işini doğru yapan verimli kişiler tercih edilecek.
Yöneticilerden baskın ve talepkar olmasından ziyade destekleyici ve teşvik edici olması beklenecek. Özellikle yeni kuşak yeni nesil yöneticileri ve yeni yönetim stillerini belirleyecek. Hiyerarşilerin azalacağı, daha yatay ve yaygın organizasyonlar ön plana çıkacak. Güçten ziyade, ikna kritik önem kazanacak.
Çalışan mutluluğu ön planda olacak. Çünkü mutlu çalışanlar daha verimli ve daha karlı şirketler demek. Bu kadar teknolojik ortamda duygusal davranış ve bağlantıyı koruyor ve kuruyor olmak, bir anlamda sanal durum ile gerçek duyguların entegrasyonunu başarabilenler ipi göğüsleyecek.
Hangi Çalışan Profili Kazanacak?
Çalışma hayatına kendilerini hazırlarken ve iş hayatına atılırken, gençlerin becerilerini çeşitlendirmek konusunda proaktif bir yaklaşım içinde olmalarını tavsiye eden Egon Zehnder International Yönetici Ortağı Murat Yeşildere, "Eğitim şart! Ama daha önemlisi sürekli eğitimin şart olduğunun algılanması. Yeni lisanlar öğrenmek, yeni kültürler tanımak, farklı ortamlara adapte olabilmek, mobilitelerini artırmak gençlerin rekabet avantajını artıracak. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, içinde bulunduğumuz sene, yani 2010 yılında, çalışanlar tarafından en çok talep edilecek ilk 10 işin dördü, 6 yıl önce, 2004’de bilinmiyordu dahi. Hatta İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre, 4 yıllık bir üniversiteye kaydolan ve teknik eğitim alacak bir öğrencinin birinci yılında öğrenebileceği bilgi miktarının yarısı, 3. eğitim yılının sonuna kadar güncelliğini, geçerliliğini yitirecek. Dolayısıyla öngörüde, tahminde bulunmak kehanetten ileri gidemez. Dünya çok hızlı dönüyor ve daha da hızlı dönecek" diyor.
Akıl, bilgi ve teknolojiyi duygulara hitap edecek şekilde rasyonalize ve entegre edenlerin, yönderlik (lider+yönetici) özelliği taşıyanların kazanacaklarını söyleyen Ufuk Tarhan’a göre:
En tepede daima esnek, adaptasyon gücü yüksek olanlar, hacı yatmaz gibi hemen kalkabilenler olacak. Sonra:
* Akıllı, odaklı, stratejik, sürdürülebilir, algoritmik düşünebilenler,
* Bilgili, konusunda uzman olacak ve sürekli öğrenecek, ekiplerine rehberlik, “yönderlik” edenler,
* Sosyal bilimlerde, sanatta, sporda dahi olsa, işini, uzmanlığını teknolojiyle entegre edebilenler,
* İngilizceyi mutlaka; Çince, Rusça ve Arapçayı ikinci dil olarak bilenler gelecek.
Ufuk Tarhan, "Gelecekte meslekler değil, beceriler, becerikliler öne çıkacak. Tüm meslekler tamamen dönüşecek. Mesleklerin teknik kısımları robotlar tarafından yapılacak, onları yorumlamak ve anlamlandırarak faydaya, ürüne, hizmete dönüştürmek tasarımcı, yaratıcı insanlara düşecek. O yüzden insanlar sevdikleri alanlarda teknolojik uzmanlık kazanarak, ileri düzeyde danışman, yorumcu haline gelecekler. Bu noktada da becerileri önem kazanacak" diyor.
13 Temmuz 2010 Salı
T A R İ H T E N S A Y F A L A R
Hazerfen Ahmed Çelebi
Günümüzde ilim ve teknikte ilerlemiş ülkelerin muhtelif gayelerle uzaya araçlar göndermelerine şahit olunca, ilk füzeyi bularak bizzat tecrübe eden Lagari Hasan Çelebi'yi ve kanat vasıtasıyla havada uçmaya muvaffak olan Hezarfen Ahmed Çelebi'yi hatırlamadan edemiyoruz.
Hezarfen Ahmet Çelebi'nin yaklaşık olarak üçyüz sene önce yaptığı tecrübe; yıllardan beri "eller aya biz yaya" tekerlemesini söyleyerek kendi değerlerini küçümseyen mazisinden habersizlerin yüzüne inen hakikat tokatlarıdır...
Avrupalıların, insanın uçabileceğini hayallerinden bile geçiremedikleri zamanda Hezarfen Çelebi uçmaya muvaffak olmuştur.
17.Asırda yaşamış bu değerli ilim adamımızın hayatı hakkında geniş bir malumat yoktur. IV.Murad zamanında yaşadığını ve meşhur tecrübesini IV.Murad'ın da seyrettiğini bilmekteyiz.
Muhtelif ilimlerde inkişaf etmiş olan Ahmed Çelebi halk tarafından "bin fenli" mânâsına gelen "Hezarfen" lakabıyla tanınmaktaydı.
Ahmed Çelebi kendisinden önce yaşamış olan İsmail Cevheri gibi uçmaya merak salmıştı.
Türkistan'ın Farab şehrinde doğan İsmail Cevheri, kollarına bağladığı iki düz satıhla Nişabur camiinin minaresinden aşağı atlayarak uçmayı, denemiş, fakat muvaffak olamamıştı. Bazı tarihçilere göre bu tecrübe esnasında hızla yere düşerek vefat etmişti.
Ahmed Çelebi uçmayı inceden inceye hesap yaptıktan sonra denemiştir. Ahmed Çelebi araştırma ve tecrübelerine önce evinde başlamıştır. Ardından Okmeydanında yüksekçe yerlerden kartal kanatlarıyla rüzgarlı havalarda atlayarak tecrübelerde bulunmuştur.
Yaptığı bütün tecrübelerde müsbet neticeler elde eden Hezarfen Ahmet Çelebi nihayet büyük tecrübeyi yapmaya karar verir.
Balmumu ve kartal kanatlarından yaptığı kanatlan kullanarak Galata kulesinden atlayacak ve bir müddet uçtuktan sonra yere inecektir.
Tecrübeyi merak eden Padişah Sultan Murad da bu uçuşu seyredecektir. Kararlaştırılan lodoslu bir günde Galata kulesinin en tepe noktasına çıkan Ahmed Çelebi "Ya Allah" diyerek kendisini boşluğa bırakmış ve yapma kanatlarını çırpmaya başlamıştır. Hayret dolu bakışlar arasında uçmaya başlayan
Ahmed Çelebi Üsküdar'daki Doğancılar meydanına sağ salim inmeğe muvaffak olmuştur.
IV.Murad bu muvaffakiyetinden dolayı Ahmet Çelebi'yi mükafatlandırmış, fakat bilahere bazı devlet ricalinin müdahalesiyle Cezayir'e sürmüştür. Hasan Çelebi'nin tecrübeleri ilk uzay çalışmalarını Müslüman Türklerin başlattıklarını gösteren müşahhas delillerdendir.
Legari Hasan Çelebi de yine IV. Murad zamanında tarihte ilk defa füzeyle uçan adam unvanını kazanan tecrübeyi yapmıştır.
Hasan Çelebi kendi icadı olan, elli okkalık barut macunu ile dolu, yedi kollu bir fişeği vücuduna bağlatmış ve bu fişekleri yardımcılarına ateşlettirmiştir. Fişekleri ateşlettirmeden evvel Sinan Paşa köşkünde kendisini seyreden IV.Murad'a dönerek, "Padişahım, İsa Nebiyle konuşmaya gidiyorum. Sizi Allaha ısmarladım" diye latife etmiştir. Fişeklerin ateşlenmesi üzerine süratle gökyüzüne doğru fırlayan Hasan Çelebi barutların bitmesi üzerine kollarına taktığı kanatlan açmış ve Sinanpaşa köşkü önünde denize salimen inmiştir.
IV.Murad bu muvaffakiyeti için Hasan Çelebiyi mükafatlandırmış ve onu sipahi sınıfına kaydettirmiştir.
Legari Hasan Çelebi ve Hezarfen Ahmet Çelebi gibi ilim adamlarımız, bu çalışmalarıyla, devekuşu misali başını kuma gömerek mazisine ısrarla sırt çevirenlere asırlar ötesinden âdeta şöyle haykırmaktadırlar:
"Bu tecrübeleri devam ettirseydiniz, dünyanın zevkine sefasına kapılmasaydınız, sizler de pekâla ay'a gidebilirdiniz."
Günümüzde ilim ve teknikte ilerlemiş ülkelerin muhtelif gayelerle uzaya araçlar göndermelerine şahit olunca, ilk füzeyi bularak bizzat tecrübe eden Lagari Hasan Çelebi'yi ve kanat vasıtasıyla havada uçmaya muvaffak olan Hezarfen Ahmed Çelebi'yi hatırlamadan edemiyoruz.
Hezarfen Ahmet Çelebi'nin yaklaşık olarak üçyüz sene önce yaptığı tecrübe; yıllardan beri "eller aya biz yaya" tekerlemesini söyleyerek kendi değerlerini küçümseyen mazisinden habersizlerin yüzüne inen hakikat tokatlarıdır...
Avrupalıların, insanın uçabileceğini hayallerinden bile geçiremedikleri zamanda Hezarfen Çelebi uçmaya muvaffak olmuştur.
17.Asırda yaşamış bu değerli ilim adamımızın hayatı hakkında geniş bir malumat yoktur. IV.Murad zamanında yaşadığını ve meşhur tecrübesini IV.Murad'ın da seyrettiğini bilmekteyiz.
Muhtelif ilimlerde inkişaf etmiş olan Ahmed Çelebi halk tarafından "bin fenli" mânâsına gelen "Hezarfen" lakabıyla tanınmaktaydı.
Ahmed Çelebi kendisinden önce yaşamış olan İsmail Cevheri gibi uçmaya merak salmıştı.
Türkistan'ın Farab şehrinde doğan İsmail Cevheri, kollarına bağladığı iki düz satıhla Nişabur camiinin minaresinden aşağı atlayarak uçmayı, denemiş, fakat muvaffak olamamıştı. Bazı tarihçilere göre bu tecrübe esnasında hızla yere düşerek vefat etmişti.
Ahmed Çelebi uçmayı inceden inceye hesap yaptıktan sonra denemiştir. Ahmed Çelebi araştırma ve tecrübelerine önce evinde başlamıştır. Ardından Okmeydanında yüksekçe yerlerden kartal kanatlarıyla rüzgarlı havalarda atlayarak tecrübelerde bulunmuştur.
Yaptığı bütün tecrübelerde müsbet neticeler elde eden Hezarfen Ahmet Çelebi nihayet büyük tecrübeyi yapmaya karar verir.
Balmumu ve kartal kanatlarından yaptığı kanatlan kullanarak Galata kulesinden atlayacak ve bir müddet uçtuktan sonra yere inecektir.
Tecrübeyi merak eden Padişah Sultan Murad da bu uçuşu seyredecektir. Kararlaştırılan lodoslu bir günde Galata kulesinin en tepe noktasına çıkan Ahmed Çelebi "Ya Allah" diyerek kendisini boşluğa bırakmış ve yapma kanatlarını çırpmaya başlamıştır. Hayret dolu bakışlar arasında uçmaya başlayan
Ahmed Çelebi Üsküdar'daki Doğancılar meydanına sağ salim inmeğe muvaffak olmuştur.
IV.Murad bu muvaffakiyetinden dolayı Ahmet Çelebi'yi mükafatlandırmış, fakat bilahere bazı devlet ricalinin müdahalesiyle Cezayir'e sürmüştür. Hasan Çelebi'nin tecrübeleri ilk uzay çalışmalarını Müslüman Türklerin başlattıklarını gösteren müşahhas delillerdendir.
Legari Hasan Çelebi de yine IV. Murad zamanında tarihte ilk defa füzeyle uçan adam unvanını kazanan tecrübeyi yapmıştır.
Hasan Çelebi kendi icadı olan, elli okkalık barut macunu ile dolu, yedi kollu bir fişeği vücuduna bağlatmış ve bu fişekleri yardımcılarına ateşlettirmiştir. Fişekleri ateşlettirmeden evvel Sinan Paşa köşkünde kendisini seyreden IV.Murad'a dönerek, "Padişahım, İsa Nebiyle konuşmaya gidiyorum. Sizi Allaha ısmarladım" diye latife etmiştir. Fişeklerin ateşlenmesi üzerine süratle gökyüzüne doğru fırlayan Hasan Çelebi barutların bitmesi üzerine kollarına taktığı kanatlan açmış ve Sinanpaşa köşkü önünde denize salimen inmiştir.
IV.Murad bu muvaffakiyeti için Hasan Çelebiyi mükafatlandırmış ve onu sipahi sınıfına kaydettirmiştir.
Legari Hasan Çelebi ve Hezarfen Ahmet Çelebi gibi ilim adamlarımız, bu çalışmalarıyla, devekuşu misali başını kuma gömerek mazisine ısrarla sırt çevirenlere asırlar ötesinden âdeta şöyle haykırmaktadırlar:
"Bu tecrübeleri devam ettirseydiniz, dünyanın zevkine sefasına kapılmasaydınız, sizler de pekâla ay'a gidebilirdiniz."
7 Temmuz 2010 Çarşamba
İnternette promosyon devrimi
Duyduk duymadık demeyin! Hayatın aslında sokaklarda olduğuna inanan ve bu doğrultuda yaşayanlar için yeni bir çağ başladı. Bundan böyle sosyal hayata dair ne varsa hepsi inanılmaz promosyonlarla ayağımıza geliyor!
Bugünlerde ardı ardına açılan internet siteleri bize her gün farklı bir fırsatı en az yüzde 50 indirimle sunuyor. Kimi gözde bir mekanda inanılmaz fiyatlara yemekler veriyor, kimi ünlü bir spa'da masaj, kimiyse sinema bileti. Aralarındaki rekabet kızıştıkça bu durum en çok bizim işimize geliyor. Sonuçta zaten gittiğimiz mekanlara bu sayede inanılmaz indirimlerle gitme, gitmediklerimiziyse deneme şansı yakalıyoruz. Sistem çok basit. Önce aşağıdaki sitelere üye oluyorsunuz, sonra da pusuya yatıp sizi cezbeden bir fırsatın karşınıza çıkmasını bekliyorsunuz. Hepsi bu!
Sehirfirsati.com
'Şehir Fırsatı' olarak ülkemize gelen 'City Deal' sistemi ve Groupon markası bugüne kadar dünyanın dört bir yanında milyonlarca tüketiciye avantaj sağlamış. Merkezi Amerika olan bu firmanın Türkiye temsilcisi sehirfirsati.com, daha önce de bir yazımda bahsettiğim gibi sosyal hayatın tüm avantajlarını ayağınıza kadar getiriyor. Sistemin en büyük avantajlarından biriyse, sadece İstanbul’da değil, tüm Türkiye’de hizmet vermesi. Sehirfirsati.com’da bugüne kadar verilen fırsatlar arasında; TAPS’te iki 50'lik bira ve bir pizzayı 38.50 TL yerine 19.25 TL’ye yeme şansı, Akon'un İstanbul konserini 100 TL yerine 50 TL’ye izleme imkanı, Salomanje’de viski, votka ve tüm kokteyl çeşitlerini 25 TL yerine 12 TL’ye yudumlama ve AFM sinemalarında istediğimiz filmi 1 TL’ye seyretme fırsatı bulunuyor.
Markapon.com
Gittigidiyor.com, Cimri.com, UzmanTv ve İstanbul.net’in kurucularının yarattığı markapon.com Haziran’ın 17’sinden beri fırsatlar sunmaya devam ediyor. Şimdilik İstanbul, İzmir, Ankara ve Adana için hizmet veren sistemde bugüne kadar Zümrüt Fotoğrafçılıkta 24 adet vesikalığı 50 TL yerine 25 TL’ye çektirme şansı, Çubuklu Hayal Kahvesi’nde 100 TL’lik rakı- balık keyfini 50 TL’ye yaşama fırsatı ve Palma d’Oro’da 40 TL’lik yemekleri 20 TL’ye mideye indirme imkanı gibi indirimler yayınlandı.
Grupanya.com
Mayıs ayından beri hizmette olan Grupanya.com ise 30 binden fazla kişiye ulaşmış. Şu anda İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Eskişehir ve Antalya’da hizmet veren Grupanya’da bugüne kadar Suada Club’da hafta içi tüm gün havuz sefasını 50 TL yerine 25 TL’ye sürme şansı, Yoga Academy’de 10 seanslık Yoga Eğitimine 320 TL yerine 40 TL’ye ulaşma imkanı ve Supperclub’da bir gecelik yemek ve gösteri’ye 100 TL yerine 50TL’ye katılma fırsatı gibi imkanlar göze çarptı.
Grupfoni.comİnternet alışverişinin vazgeçilmez sitesi markafoni.com’un yaratıcılarının son projesi grupfoni.com olarak karşımızda. 'Şehir artık daha güzel' sloganıyla her gün değişik bir fırsat sunan bu sistemde tüm Türkiye için bir şeyler var. Bugüne kadar Chinese Express'te altılı California Roll’u bir TL ’ye, Asmalımescit Faces’ın özel kokteyl çeşitlerini 10 TL’ye ve Kuruçeşme Locca Club'ta 70 cl şişe votka + meyve suyunu 250 TL’ye sundular bile.
Ekoloni.com
Her gün bir öncekinden daha heyecan verici bir teklifle üyelerine ulaşan ekoloni.com ise bir diğer avantaj sitesi. Sadece İstanbulluları mutlu etmeyi hedefleyen sistemde bugüne kadar Cevahir AVM Megaplex’te 2 TL’ye sinemaya gitme, Mehmet Tatlı'dan saç kesim, fön ve saç bakımını yüzde 50 indirimle yaptırma ve Ajda Pekkan, Ferhat Göçer ve Volkan Konak konserlerini yüzde 50 indirimle izleme şansı gibi avantajlar yayınlandı.
Bugünlerde ardı ardına açılan internet siteleri bize her gün farklı bir fırsatı en az yüzde 50 indirimle sunuyor. Kimi gözde bir mekanda inanılmaz fiyatlara yemekler veriyor, kimi ünlü bir spa'da masaj, kimiyse sinema bileti. Aralarındaki rekabet kızıştıkça bu durum en çok bizim işimize geliyor. Sonuçta zaten gittiğimiz mekanlara bu sayede inanılmaz indirimlerle gitme, gitmediklerimiziyse deneme şansı yakalıyoruz. Sistem çok basit. Önce aşağıdaki sitelere üye oluyorsunuz, sonra da pusuya yatıp sizi cezbeden bir fırsatın karşınıza çıkmasını bekliyorsunuz. Hepsi bu!
Sehirfirsati.com
'Şehir Fırsatı' olarak ülkemize gelen 'City Deal' sistemi ve Groupon markası bugüne kadar dünyanın dört bir yanında milyonlarca tüketiciye avantaj sağlamış. Merkezi Amerika olan bu firmanın Türkiye temsilcisi sehirfirsati.com, daha önce de bir yazımda bahsettiğim gibi sosyal hayatın tüm avantajlarını ayağınıza kadar getiriyor. Sistemin en büyük avantajlarından biriyse, sadece İstanbul’da değil, tüm Türkiye’de hizmet vermesi. Sehirfirsati.com’da bugüne kadar verilen fırsatlar arasında; TAPS’te iki 50'lik bira ve bir pizzayı 38.50 TL yerine 19.25 TL’ye yeme şansı, Akon'un İstanbul konserini 100 TL yerine 50 TL’ye izleme imkanı, Salomanje’de viski, votka ve tüm kokteyl çeşitlerini 25 TL yerine 12 TL’ye yudumlama ve AFM sinemalarında istediğimiz filmi 1 TL’ye seyretme fırsatı bulunuyor.
Markapon.com
Gittigidiyor.com, Cimri.com, UzmanTv ve İstanbul.net’in kurucularının yarattığı markapon.com Haziran’ın 17’sinden beri fırsatlar sunmaya devam ediyor. Şimdilik İstanbul, İzmir, Ankara ve Adana için hizmet veren sistemde bugüne kadar Zümrüt Fotoğrafçılıkta 24 adet vesikalığı 50 TL yerine 25 TL’ye çektirme şansı, Çubuklu Hayal Kahvesi’nde 100 TL’lik rakı- balık keyfini 50 TL’ye yaşama fırsatı ve Palma d’Oro’da 40 TL’lik yemekleri 20 TL’ye mideye indirme imkanı gibi indirimler yayınlandı.
Grupanya.com
Mayıs ayından beri hizmette olan Grupanya.com ise 30 binden fazla kişiye ulaşmış. Şu anda İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Eskişehir ve Antalya’da hizmet veren Grupanya’da bugüne kadar Suada Club’da hafta içi tüm gün havuz sefasını 50 TL yerine 25 TL’ye sürme şansı, Yoga Academy’de 10 seanslık Yoga Eğitimine 320 TL yerine 40 TL’ye ulaşma imkanı ve Supperclub’da bir gecelik yemek ve gösteri’ye 100 TL yerine 50TL’ye katılma fırsatı gibi imkanlar göze çarptı.
Grupfoni.comİnternet alışverişinin vazgeçilmez sitesi markafoni.com’un yaratıcılarının son projesi grupfoni.com olarak karşımızda. 'Şehir artık daha güzel' sloganıyla her gün değişik bir fırsat sunan bu sistemde tüm Türkiye için bir şeyler var. Bugüne kadar Chinese Express'te altılı California Roll’u bir TL ’ye, Asmalımescit Faces’ın özel kokteyl çeşitlerini 10 TL’ye ve Kuruçeşme Locca Club'ta 70 cl şişe votka + meyve suyunu 250 TL’ye sundular bile.
Ekoloni.com
Her gün bir öncekinden daha heyecan verici bir teklifle üyelerine ulaşan ekoloni.com ise bir diğer avantaj sitesi. Sadece İstanbulluları mutlu etmeyi hedefleyen sistemde bugüne kadar Cevahir AVM Megaplex’te 2 TL’ye sinemaya gitme, Mehmet Tatlı'dan saç kesim, fön ve saç bakımını yüzde 50 indirimle yaptırma ve Ajda Pekkan, Ferhat Göçer ve Volkan Konak konserlerini yüzde 50 indirimle izleme şansı gibi avantajlar yayınlandı.
6 Temmuz 2010 Salı
TARİHİMİZ
Tarihten Sayfalar adı altında 2 yazı yayınladım.Mühteşem Süleyman ve dillere destan Hürrem Sultan.
Dün Boleyn Kızları DVD sini izledim ve kendi kendime dedim ki bu yabancılar tarihsel filim dedim mi sinekten yağ çıkarıyorlar.
Biz neden yapamıyoruz ki...
Bizde bir tarih var ki anlat anlat bitmez 1.0000 tane de filim çıkar.Ülkemizdeki yapımcılar acilen bu konuyu ele almaları gerekiyor.
Romanları dizilere çevirmek akıllıca fikir ama Tarihimizide beyaz perdeye artık taşısak diyorum.
Bu tarz filimlerin maliyetleri yüksek oluyor evet ama değer diye düşünüyorum.
Dün Boleyn Kızları DVD sini izledim ve kendi kendime dedim ki bu yabancılar tarihsel filim dedim mi sinekten yağ çıkarıyorlar.
Biz neden yapamıyoruz ki...
Bizde bir tarih var ki anlat anlat bitmez 1.0000 tane de filim çıkar.Ülkemizdeki yapımcılar acilen bu konuyu ele almaları gerekiyor.
Romanları dizilere çevirmek akıllıca fikir ama Tarihimizide beyaz perdeye artık taşısak diyorum.
Bu tarz filimlerin maliyetleri yüksek oluyor evet ama değer diye düşünüyorum.
T A R İ H T E N S A Y F A L A R
HÜRREM SULTAN
Hürrem Sultan ya da Hürrem Haseki Sultan (d. 1506 - ö. 1558) doğum adı: Aleksandra Lisowska, Osmanlıca adı: خرم سلطان, Avrupa'da tanındığı ad: Roxelana. Osmanlı padişahı I. Süleyman'ın eşi ve sonraki padişah II. Selim'in annesidir. Bir Osmanlı padişahıyla nikâhla evlenmiş ilk kadın olma ayrıcalığını taşır.
Kökeni:
Lehistan Krallığı'nın sınırları içerisinde bulunan Rohatyn'de doğdu. Tatar akıncılar tarafından 1520 tarihinde Rohatyn'den kaçırılmış ve daha sonra Kırım Hanı tarafından Osmanlı sarayına sunuldu[kaynak belirtilmeli].
16. yüzyıl kaynaklarına göre kızlık ismi bilinmiyordu. Ama daha sonraki kayıtlara göre mesela 19. yüzyılın Ukrayna'daki ilk kayıtlarına göre Anastasia (Kısaca Nastia) Polonyalıların geleneğinde, Aleksandra Lisowska olarak bilinir. Genelde Hürrem Sultan ya da Hürrem balsaq sultan olarak bilinirdi; Avrupa dillerinde Roxolena, Roxolana,Roxelane, Rossa, Ruziac, Türkçe'de Hürrem (Farsça kökenliخرم Khurram), neşeli olan kişi ve (Arapçada Karima -كريمة) Soylu olan kişianlamına gelir. Roxelana, onun gerçek ismi olmayabilir ama takma adı onun Ukraynalı soyuna ait olan (Günümüze ait yaygın isim Ruslana) ve doğu slav ismi olan, Roxolany ya da Roxelany, şimdiki Ukrayna halkında 15. yüzyıldan sonra kullanılıyordu.
Saraydaki yaşamı:
Hürrem Sultan Portrede Sultan, saçları örgülü, tülbent sarılı başı incilerin dolaştığı hayali bir başlıkla ve sol profilden resmedilmişHürrem Sultan, sarayda özel bir eğitim gördü. Güzelliği, zekası ve becerisi ile padişahın dikkatini çekmeyi bildi. Harem kadınları ve saray ileri gelenleri arasında da kendine yer edindi. Hürrem Sultan saraya geldiğinde Kanuni'nin cariyelerinden biri olan Mahidevran Sultan'dan Mustafa isimli bir oğlu vardı. Mustafa zamanla çok sevilen bir şehzade haline geldi. Mustafa'nın Kanuni'den sonra padişah olmasına kesin gözüyle bakılıyordu. Bu da Mahidevran Sultan'ın Valide Sultan olacağı anlamına geliyordu. Oysa Hürrem Sultan her bakımdan Mahidevran Sultan'ın önüne geçti ve Kanuni'nin güven ve sevgisini kazanarak onun nikahlı eşi oldu.
Hürrem Sultan kızı Mihrimah Sultan'ı Vezir-i Azam Rüstem Paşa ile evlendirerek Vezir-i Azam'la bir ittifak oluşturdu. Kanuni, yeniçeriler tarafından çok sevilen oğlu Mustafa'yı kendisini tahttan indirmeyi planladığı inancıyla öldürttü. Hürrem Sultan'ın Kanuni'yi bu kararda etkilediği inancı yaygındır. Şehzade Mustafa'nın öldürülmesinden sonra Mahidevran Sultan iyice gözden düştü. Yaşamının büyük bir bölümünü fakir olarak oğlunun mezarının bulunduğu Bursa'da geçirdi. Ancak Hürrem Sultan'ın ölümünden sonra Hürrem Sultan'ın oğlu padişah II. Selim Mahidevran Sultan'a maaş bağlattı ve oğlu Mustafa'nın türbesini yaptırttı.
Süleymaniye Camii avlusundaki Hürrem Sultan TürbesiDevlet yönetiminde etkili olan Hürrem Sultan, İran savaşını destekledi. Ruslar ve Lehlerle barış içinde yaşanılmasını sağladı. Bu dönemde Ruslar Kazan ve Astrahan Hanlıklarına hakim olup doğuya doğru yayılmaya başladılar.
Hürrem Sultan 18 Nisan 1558 tarihinde eşi Kanuni Sultan Süleyman'dan önce 52 yaşındayken öldü. Oğlu II. Selim'in tahta çıkışını göremedi. Süleymaniye Camisi Külliyesi içinde kendisi için yaptırılan türbeye gömüldü. Türbenin iç duvarları bir cennet bahçesini tasvir eden İznik çinileriyle kaplıdır.
Hayır İşleri:
Hürrem Sultan tarafından yaptırılmış İstanbul'un Haseki semtindeki Haseki HamamıHürrem Sultan İstanbul'da günümüzde onun adıyla anılan Haseki semtinde, Mimar Sinan'a Haseki Külliyesini yaptırmıştır. 1538-1550 yılları arasında inşaatı tamamlanan külliyenin içinde bir hamam, medrese ve hastane bulunmaktadır. Günümüzde T.C. Sağlık Bakanlığı Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi olarak tanınan bu hastane Türkiye'de kesintisiz hizmet vermekte olan en eski hastane olma özelliğini taşır.
Hürrem Sultan ayrıca Ayasofya Camii civarında yardıma muhtaç ve fakirlerin karnını doyurmak için bir mutfak yaptırtmıştır.
Ölümünden Sonra:
Hürrem Sultan'ın doğduğu yer olduğu sanılan Ukrayna'ın Rohatyn kentindeki Hürrem Sultan anıtıHürrem Sultan Avrupa'da, modern Türkiye'de ve batıda birçok resim, müzik ve bale gibi tarihi çalışmalara konu olmuştur. Mesela Joseph Haydn'in 63. senfonisini örnek verebiliriz. Eserler Ukraynalılar tarafından yazılmıştır ama genelde İngilizce, Almanca ve Fransızcadır.
Hürrem Sultan'ın doğduğu yer olduğuna inanılan Ukrayna'nın Rohatyn kentinde bir Hürrem Sultan anıtı bulunmaktadır. 2007 yılında, Ukrayna'daki bir liman kenti olan Mariupol'daki Tatarlar Hürrem Sultan'ın onuruna bir müze açmıştır.
T A R İ H T E N S A Y F A L A R
I. SÜLEYMAN
I. Süleyman (Osmanlı Türkçesi: سليمان Sulaymān; Lakabı: Kanuni (Arapça: القانونى, El-Kânûnî), birçok batı ülkesinde daha çok Muhteşem Süleyman) (d. 27 Nisan 1495, Trabzon – ö. 6 Eylül 1566). 10. Osmanlı padişahı ve İslam halifesidir. Babası I. Selim, annesi ise Ayşe Hafsa Sultandır.
I. Selim'den 6.557.000 km 2 devraldığı Osmanlı Devleti'ni, kırk altı yılda 14.893.000 km2'ye ulaştırmıştır (Avrupa'da 1.998.000 km2, Asya'da 4.169.000 km2, Afrika'da da 8.726.000 km2 olmak üzere). Kanuni Sultan Süleyman ve Muhteşem Süleyman olarak da anılır.
1520 yılında tahta çıktı.1521'de Belgrat, 1522'de Rodos, 1526'da Mohaç, 1534'de Bağdat ve Tebriz, 1538'de Boğdan'ın tamamı ve Preveze, 1541'de Macaristan'ın tamamı, 1543'de Estergon, 1553'de Safevi topraklarının bir kısmı, 1566'da Zigetvar fethedildi. Zigetvar fethedilmeden 1 gün önce 6 Eylül 1566 tarihinde ölmüştür.
Çocukluk ve Gençlik Yılları :
Osmanlı Padişahı I.Süleyman, günümüzde Türkiye'nin Trabzon şehrinde 27 Nisan 1494 tarihinde doğdu.7 yaşında bilim, tarih, edebiyat, din ve askeri taktikler için İstanbul Topkapı Sarayı'ndaki okula gönderildi. Genç bir kişi iken Pargalı Damat İbrahim Paşa'nın arkadaşı oldu. 17 yaşından sonra genç Süleyman İstanbul'un ilk valisi olarak atandı. Edirne'deki kısa süren görevinden sonra Manisa'ya atandı. 25 yaşında babasının Selim'in(1512-1520) ölümü üzerine Süleyman İstanbul'a geldi ve onuncu Osmanlı Sultanı olarak tahta çıktı.
Süleyman'ın erken bir tanımlaması Venedik elçisi Bartelemeo Contari 'nin gelişinden birkaç hafta sonra elde ediliyordu. Contari, " O yirmi beş yaşında, uzun fakat sırım gibi ve kibar görünüşlü. Boynu ince çok uzun, yüzü ince, burnu kartal gagası gibi kıvrık. Gölge gibi bıyık ve küçük sakalı var. Bunlara rağmen hoş çehreli. Derisi solgunluğa meyilli. Çalışmaya düşkün, bilgili, mahir bir efendi olacağı söylenir. Bütün insanlar onun hükümdarlığında iyilik umut ediyor." ifade etmektedir.
Süleyman, İskender'in dünya imparatorluğu kurma vizyonundan etkilendi, bu düşünce onu Avrupa'da olduğu kadar Asya, Afrika'da da seferlerde bulunmaya zorladı.
Savaşları :Tahta çıktıktan bir yıl sonra Belgrad'ı fethetti (1521), ertesi yıl ise Rodos'u aldı (1522).Mohaç seferini düzenleyen Süleyman 29 Ağustos 1526'da Macar ordusunu 2 saat kadar kısa bir sürede yenerek Macarlar'a ağır bir darbe vurup; Budin'i kısa bir süre sonra da Viyana'yı kuşattı (1529 I. Viyana Kuşatması). Bu savaşta çok dahice bir plan uygulamıştır. Önce Macarların üstüne saldırmasını beklemiş sonra bozguna uğradığı görüntüsü vererek Macarları ormana doğru çekmiş ve çalıların arasına yerleştirilen 300 top birden Macar piyadelerinin üstüne ateş edildi. Bu savaşlar sonucunda Macaristan egemenlik altına alındı.
Sonraki yirmi yıl içinde Kuzey Afrika, Orta Doğu ve İran'dan geniş bölgeler Osmanlı egemenliğine alındı. Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa Cezayir ve Kuzey Afrika'yı alarak Akdeniz'i bir Türk gölü haline getirdi. Doğuda ise İran'la yapılan savaşlar sonunda Tebriz alındı. 1562'da Transilvanya bölgesi alındı. Son savaşı olan Zigetvar seferinde Zigetvar kalesini kuşatılması sırasında ölen I. Süleyman'ın cenazesi Mimar Sinan'a yaptırtmış olduğu Süleymaniye Camii'nin avlusundaki türbeye gömüldü.
Kişiliği
I. Süleyman'nın TuğrasıFrenk diyarına yaptığı savaşlarda büyük başarılar kazanan I. Süleyman, bu sayede Batı devletleriyle özellikle de Fransa'yla yakın siyasi ilişkiler kurmasına yol açmıştır. Fransa'ya verilen ve ileriki yıllarda Osmanlı'nın ekonomik yönden çökmesine yol açan kapitülasyonlar da I. Süleyman zamanında tanınmıştır ancak bu kapitülasyonların verildiği antlaşmada Kanuni Sultan Süleyman bir şart eklemiştir,"Kapitülasyonlar sadece 2 hükümdarın(Fransız kralı ve Kanuni)hayatı boyunca geçerli olacaktır.Yani 2 hükümdarda ölürse kapitülasyon antlaşması geçersiz sayılacaktır.Ancak Kanuni öldükten sonra fransız hükümeti bu çok değerli ve karlı kapitülasyonları kaybetmemek ve sürekli hale getirmek amacıyla osmanlı hükümetine baskı yapmış ve başarılı olmuştur. 46 yıllık saltanat hayatı boyunca Osmanlı uygarlığı büyük gelişme göstermiş hukuk, matematik, mimarlık ve nakkaşlık alanlarında yetişen bilim ve sanat adamlarının yarattığı eserler kültür tarihimizin başyapıtları olarak yerlerini almışlardır. I. Süleyman padişahlığı döneminde devleti yetenekli devlet adamlarıyla birlikte yönetmiş ve dünyanın en büyük imparatorluğu haline getirmiştir.
Kanuni'nin en ünlü şiiri:
« Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
Saltanat didükleri ancak cihan gavgasıdır
Olmaya baht u saadet dünyada vahdet gibi
Ko bu ıyş u işreti çün kim fenadur akıbet
Yâr-ı baki ister isen olmaya tâat gibi
Olsa kumlar sagışmca ömrüne hadd ü aded
Gelmeye bu şîşe-i çarh içre bir saat gibi
Ger huzur itmek dilersen ey Muhibbî fârig ol
Olmaya vahdet cihanda kûşe-i uzlet gibi »
Ailesi
Kanuni Sultan Süleyman'ın son zamanlarına ait bir minyatür (Topkapı Müzesi)2 eşinden 8 oğlu ve 1 kızı olmuş, ancak oğullarından sadece 4'ü 1550'lere kadar sağ kalabilmiştir. Bunlar -yaş sırasıyla- Mustafa, Selim, Bayezid ve Cihangir'dir. Mustafa hariç tüm çocuklarının annesi Hürrem Sultan'dır.
Şehzade Mustafa OlayıŞehzade Mustafa, I. Süleyman'ın Mahidevran Sultan'dan olan ilk çocuğudur. Şehzade Mustafa yetişkinliğe ulaşınca Osmanlı geleneğine uyarak Amasya'ya vali olarak gönderildi. Gene gelenek olduğu üzere annesi Mahidevran Sultan da oğluyla birlikte Amasya 'ya gitti. Şehzade Mustafa'nın I. Süleyman'ın en büyük oğlu olması ve sevilen bir şehzade olması nedeniyle babasından sonra tahta çıkması bekleniyordu. Ancak Süleyman 1553 yılında oğlu Mustafa'yı kendisini tahttan indirmeyi planladığı inancıyla Ereğli ovasında boğdurttu. Hürrem Sultan'ın I. Süleyman'ı bu kararında etkilediği inancı yaygındır.
Bir diğer adı, kendi tabiri ile:
"Ben ki Sultan-i salâtin-i zaman burhân-i havakın-i avân tâc-bahs-i husrevân-i cihan zillullâhi'1-meliki'l-mennân Akdeniz'in ve Karadeniz'in ve Rumeli'nin ve Anadolu'nun ve Şam ve Halep ve Karaman ve Rûm'un ve vilâyeti-i Dulkadriye'nin ve Diyârbekir'in ve Azerbaycan ve Van'ın ve Budun ve Tamisvar vilâyetlerinin ve Mısır'ın ve Mekke'nin ve Medine'nin ve Kudüs'ün ve Halilü'r-Rahmânin külliyen diyâr-i Arab’ın ve Yemen'in ve Bağdad ve Basra ve Cezayir vilâyetlerinin ve dahi nice memleketlerin ki âbâ-i kiram ve ecdâd-i izamim -enârallâhü berâhinehüm- kuvvet-i kahire ile fetheyledikleri ve cenabı-i celalet-meâbim dahi tig-i âtes-bâr simsîr-i zafernigârim ile fetheyledigim nice diyarın sultanı ve pâdişâhı hazret-i Sultan Bâyezıd oğlu Sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Şah Hân'ım"
Piri Reis'in idam fermanını vermesi
Mısır Kaptanı Piri Reis 1552'de Umman ve Basra üzerine 30 gemiyle çıktığı seferde, Hürmüz Kalesi'ni kuşatmıştı. Portekizlilerden aldığı haraç karşılığı kuşatmayı kaldırdı ve donanmasıyla Basra'ya döndü. Tamire muhtaç donanmayı orada bırakıp ganimet yüklü üç gemi ile Mısır'a döndü, gemilerden birisi yolda battı. Donanmayı Basra'da bırakması kusur sayıldığı için Mısır'da hapsedildi. Basra valisi Kubat Paşa'ya ganimetten istediği haracı vermemesi, Mısır Beylerbeyi Mehmet Paşa'nın politik hırsı yüzünden hakkında padişaha olumsuz rapor verildi ve dönemin padişahı Kanuni Sultan Süleyman'ın fermanı üzerine 1554'te boyunu vurularak idam edildi. İdam edildiğinde 80 yaşının üzerinde olan Piri Reis'in terekesine devletçe el konuldu.
5 Temmuz 2010 Pazartesi
Milan'da top koşturan Brezilyalı yıldız futbolcu Ronaldinho'yu görenler, gözlerine inanamadı...
Geçtiğimiz sezonun yorgunluğunu ülkesinde Rio de Janeiro'da atan Milanlı futbolcu, plajda çocuklarla top oynadı. Bu sırada basın mensuplarına da poz veren 30 yaşındaki oyuncunun aşırı kiloları dikkat çekti.
Ronaldinho'ya şaşıran hayranları, süperstarın göbeğine bakarak, 'Bu gerçekten Ronaldinho mu?' der gibi bir bakış attılar.
MİLLİYET HABER
nasıl yani dedim haberi okuduğumda çok severim ben bu futbolcuyu komik,sevimli,müzib bir suratı var :)
2 Temmuz 2010 Cuma
Y A Y 'IM BEN
Yay Ateş + Değişken (23 Kasım – 21 Aralık)
Tanımlayan söz: Kendimi yeni ufuklarda arıyorum
Olumlu ve yapıcı kullanıldığında: Yeniliğe açık, felsefi, hareketli ve özgürlüğüne düşkün, iyimser ve inançları güçlü, başkalarına ilham veren, geniş düşünen
Yönetici gezegeni: Jüpiter
Elementi: Ateş
Mitolojisi: Bu burcun figürlerini tarihte tam olarak belirlemek zordur. Babilliler onu savaş tanrısı Nergal olarak ifade etmişlerdir. Okçu simgesi yarı insan- yarı beygir biçiminde görülür. Bu figürün yunan mitolojisindeki karşılığı santorlar ve özellikle Kiron'dur. Kiron, Pelion dağında kılıç kuşanmış, Herkül'ün okları tarafından kalçasından yaralanarak dayanılmaz acılar yaşamıştır.
Vücutta karşı geldiği bölge: Kalçalar, baldırlar
Rengi: Koyu mavi, mor
Metali: Kalay
Taşı: Topaz
İlişkilerinde eğilimleri: Yay’lar yakın beraberliklerinde özgürlük ve deneyimlere açık olmayı arzu ederler. Onlar için bir beraberlik kısıtlayıcı olmamalı, her iki tarafı da besleyen bir yolculuk gibi olmalıdır. Yay özgürlüğüne fazlasıyla düşkün ve kendi görüşlerinde de sağlam kalmak ister. Onunla bir beraberlikte, siz de maceraya açık olmalı ve iyimser bir tutum sergilemelisiniz. Yay’lar onları entelektüel açıdan besleyen ve sürekli meşgul edebilen kişilerle beraber olmayı arzu edeceklerdir. Eğer fazla ağır ve risk almayı sevmeyen bir karaktere sahipseniz, bu beraberlik çok uzun ömürlü olmayabilir.
Avantajları: Yay burcu hayatınıza iyimserlik ve yeniliklere açıklık katar. Onunla beraberken olaylara daha farklı bir gözle bakmayı öğrenebilirsiniz. Yay size ilham ve hayatınıza renk katacaktır. Aynı zamanda iyimserliği sayesinde sizi daha neşeli ve pozitif de kılabilir. Onunla beraberlik asla sıkıcı değil hatta fazla hareketli olabilir. Yay burcunun bilgiye açık olması ve genel olarak uyumlu karakteri sayesinde yenliklere açık hale gelebilirsiniz.
Zayıflıkları:
Yay erkil, maceraperest ve risk almaktan, hayata açık durmaktan keyif alan bir burçtur. Burcun sembolünde ileri doğru atılan ok, bu burcun geçmişi değil, geleceğe yönelik olduğunu gösterir. Pozitif ve hayatı olduğu gibi kabul eden tutumları ile Yay’lar keyif veren, geniş görüşlü ve eğlendirici partnerlerdir.
Yay’lar aşkta da deneyimci ve kendilerini kısıtlamayan beraberlikleri tercih ederler. Hatta bu alanda oldukça dürüst ve dosdoğru hareket ettikleri için, daha muhafazakar kişiler için fazla hareketli ve açık bulunabilirler.
Yay ilişkilerinde hareket ve heyecan olduğu kadar yenilik, bilgi ve bilgelik de arar. Bu nedenle entelektüel açıdan onları doyuracak, canlı ve özgür düşünceye önem veren kişilerle çok daha rahat edeceklerdir. Pek çok Yay, giriştikleri konuyu sadece teorik biçimde değil, doğrudan deneyimleyerek öğrenmek ister. Özgür ve açık tutumlarıyla onlar, kasvetli ve kötümser bakış açılarından uzakta kalmak isteyeceklerdir.
Yay Kadını’nın yaklaşımı:
Ateş elementinin bu hareketli kadını fiziksel çekiciliğinin yanı sıra entelektüel gücü ve çok boyutlu yaklaşımı ile son derece etkileyicidir. Ancak onun size sürekli bağlı kalmasını istiyorsanız, çok daha fazla çaba sarf etmeniz gerekir. Zira Yay kadını çoğu zaman kendi bildiği yolda gitmek isteyen özgürlüğüne de bir o kadar düşkün bir bayandır. Onu fiziksel açıdan cezbetmiş olsanız da, o sizden görüşlerine de önem vermenizi isteyecek ve sık sık sizi test etmeye bakacaktır.
Yay kadını düşünen ve görüşlerini hararetli biçimde savunan, bir çeşit amazonvari bir kadın olabilir. İyi huylu ve iyimser görünümüne karşın, kendi görüşlerine karşı gelindiğinde siz de hazırlıklı olmalısınız. Tartışmaya her zaman açıktır ve güçlü düşünceleriyle sizi kolayca ikna edecektir. Eğer kendini kısıtlanmış hissederse, onu bir daha göremeyebilirsiniz. Cesur ve kendi ayaklarında durmak istemesi onun boyun eğmeyeceğini gösterir.
Yay kadını bir Yengeç ya da Boğa gibi ideal bir anne olamayabilir ancak son derece teşvik edici, toleranslı ve geniş görüşlüdür. Çocuğunun gelişimini yakından takip edecek ve çok fazla müdahale etmeden yardımcı olmaya çalışacaktır. Ancak haritasında su elementi çok zayıf olan Yay kadınları daha baskın ve iddiacı özelliklerinden dolayı ilişkilerinde problemler yaşayabilirler. Fazla deneyimci olmaları yüzünden onları anlayan ve gerektiğinde özgür bırakabilecek partnerlere ihtiyaç duyarlar.
Eğer Venüs Akrep ya da Oğlak burcundaysa, bu durum aşk hayatına daha kararlı ve tutkulu bir eğilim getirebilir. Bu Yay kadını daha kararlı ve duygusal açıdan dengeli olabilir. Ancak Venüs Kova ya da Yay burcunda ise, bu Yay kadının bağlanması fazlasıyla güç olabilir. Bu konum evliliği geciktirebilir ya da önemsememelerine yol açabilir. Bu Yay kadını için evlenmek adeta bir hapis gibi olabilir.
30 Haziran 2010 Çarşamba
Dunning-Kruger Sendromu
Televizyon izlerken birilerine bakıp da "Ya bu adam bu sığlıkla nasıl buralara kadar gelebilmiş" diye düşündüğünüz oldumu hiç?
Ya da işyerinizde sizinle aynı ya da daha üst aşamada bir görevde olan bazıları, sizde büyük bir şaşkınlık uyandırdı mı?; onlara bakıp
"Bu cahillik, kendini bilmezlik nasıl fark edilmez?" diye iç geçirdiniz mi?
Justin Kruger ve David Dunning adlı iki ABD'li bu hissi çok yaşamış olacak ki, iki psikiyatri uzmanı, 10 yıl kadar önce bir teori ortaya attı:
"Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır."
Ve bunun üzerine bir araştırma başlatıldı. Fizyolojik ve zihinsel alanda yapılan çeşitli uygulamaların sonucunda şu bulgulara ulaşıldı:
· Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.
· Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir.
· Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler.
· Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar.
Bitmedi...
Cornell Üniversitesi'ndeki öğrenciler arasında bir test yapıldı ve klasik "Nasıl geçti?" sorusuna öğrencilerden yanıtlar istendi...
Soruların yüzde 10'una bile yanıt veremeyenlerin "kendilerine güvenleri" müthişti. Onların "testin yüzde 60'ına doğru yanıt verdiklerini" düşündükleri; hatta "iyi günlerinde olmaları halinde yüzde 70 başarıya bile ulaşabileceklerine inandıkları" ortaya çıktı.
Soruların yüzde 90'ından fazlasını doğru yanıtlayanlar ise "en alçakgönüllü" deneklerdi; soruların yüzde 70' ine doğru yanıt verdiklerini düşünüyorlardı.
Tüm bu sonuçlar bir araya getirildi ve Dunning-Kruger Sendromu'nun metni yazıldı:
"İşinde çok iyi olduğuna" yürekten inanan 'yetersiz' kişi, kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve aslında yapamayacağı işlere talip olmaktan hiçbir rahatsızlık duymaz! Aksine her şeyin hakkı olduğunu düşünür!
Ancak bu 'cahillik ve haddini bilmeme' karışımı mesleki açıdan müthiş bir itici güç oluşturur.
'Eksiler' kariyer açısından 'artıya' dönüşür.
Sonuçta, 'kifayetsiz muhterisler' her zaman ve her yerde daha hızlı yükselirler...
Bu arada, gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar çalışma hayatında 'fazla alçakgönüllü' davranarak öne çıkmaz, yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmaz, kıymetlerinin bilinmesini beklerler...Tabii beklerken kırılır, kendilerini daha da geriye çekerler... Muhtemelen üstleri tarafından da 'ihtiras eksikliği' ile suçlanırlar..."
Ne olur fazla mütevazi olmayın!...
"Siz de çevrenize şöyle bir bakın" diyeceğim ama eminim bu satırları okurken bile aklınızdan bir dolu yüz, bir dolu isim geçti...
Bence Dunning ile Kruger'in, bu çalışmalarıyla 2000'de, Nobel yerine Harvard Üniversitesi'nin Ig Nobel'ini alma nedeni "cahil olmamalarıydı".
Gönlümün nobelini bu ikiliye vererek yazımı Bertrand Russel'in bir sözüyle bitiriyorum:
"Dünyanın sorunu, akıllılar hep kuşku içindeyken aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır."
Ya da işyerinizde sizinle aynı ya da daha üst aşamada bir görevde olan bazıları, sizde büyük bir şaşkınlık uyandırdı mı?; onlara bakıp
"Bu cahillik, kendini bilmezlik nasıl fark edilmez?" diye iç geçirdiniz mi?
Justin Kruger ve David Dunning adlı iki ABD'li bu hissi çok yaşamış olacak ki, iki psikiyatri uzmanı, 10 yıl kadar önce bir teori ortaya attı:
"Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır."
Ve bunun üzerine bir araştırma başlatıldı. Fizyolojik ve zihinsel alanda yapılan çeşitli uygulamaların sonucunda şu bulgulara ulaşıldı:
· Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.
· Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir.
· Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler.
· Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar.
Bitmedi...
Cornell Üniversitesi'ndeki öğrenciler arasında bir test yapıldı ve klasik "Nasıl geçti?" sorusuna öğrencilerden yanıtlar istendi...
Soruların yüzde 10'una bile yanıt veremeyenlerin "kendilerine güvenleri" müthişti. Onların "testin yüzde 60'ına doğru yanıt verdiklerini" düşündükleri; hatta "iyi günlerinde olmaları halinde yüzde 70 başarıya bile ulaşabileceklerine inandıkları" ortaya çıktı.
Soruların yüzde 90'ından fazlasını doğru yanıtlayanlar ise "en alçakgönüllü" deneklerdi; soruların yüzde 70' ine doğru yanıt verdiklerini düşünüyorlardı.
Tüm bu sonuçlar bir araya getirildi ve Dunning-Kruger Sendromu'nun metni yazıldı:
"İşinde çok iyi olduğuna" yürekten inanan 'yetersiz' kişi, kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve aslında yapamayacağı işlere talip olmaktan hiçbir rahatsızlık duymaz! Aksine her şeyin hakkı olduğunu düşünür!
Ancak bu 'cahillik ve haddini bilmeme' karışımı mesleki açıdan müthiş bir itici güç oluşturur.
'Eksiler' kariyer açısından 'artıya' dönüşür.
Sonuçta, 'kifayetsiz muhterisler' her zaman ve her yerde daha hızlı yükselirler...
Bu arada, gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar çalışma hayatında 'fazla alçakgönüllü' davranarak öne çıkmaz, yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmaz, kıymetlerinin bilinmesini beklerler...Tabii beklerken kırılır, kendilerini daha da geriye çekerler... Muhtemelen üstleri tarafından da 'ihtiras eksikliği' ile suçlanırlar..."
Ne olur fazla mütevazi olmayın!...
"Siz de çevrenize şöyle bir bakın" diyeceğim ama eminim bu satırları okurken bile aklınızdan bir dolu yüz, bir dolu isim geçti...
Bence Dunning ile Kruger'in, bu çalışmalarıyla 2000'de, Nobel yerine Harvard Üniversitesi'nin Ig Nobel'ini alma nedeni "cahil olmamalarıydı".
Gönlümün nobelini bu ikiliye vererek yazımı Bertrand Russel'in bir sözüyle bitiriyorum:
"Dünyanın sorunu, akıllılar hep kuşku içindeyken aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır."
29 Haziran 2010 Salı
A L A C A K A R A N L I K
Hayatımda ağladığım sayılı filimlerden bir taneside Alacakaranlık'tır.
Belki 50 defa izlemişimdir gene izlerim...İkincisi vizyona girdiğinde beklentilerimi pek karşılamadı ama olsun genede harikaydı veeeee sonunda devamı geldi nihayet, dört gözle bekliyordum:)
Merak edenler için filim hakkında detaylı bilgi topladım ama benim fikrimi sorarsanız mutlaka izlemelisiniz derim:)
Proje gelişimi
2008'de Kasım'ın başlarında Summit Stephenie Meyer'in Alacakaranlık serisindeki diğer kitapları Yeni Ay, Tutulma ve Şafak Vakti'nin haklarını aldığını açıkladı.22 Kasım 2008'de Alacakaranlık'ın gösterime girmesinden bir gün sonra Summit Yeni Ay filminin çekimlerine başlanacağını doğruladı. Meyer bu konudaki düşüncesini "Summit Entertainment ile yaşadığım pozitif tecrübenin, kitabı filme uyarlanmış başka bir yazarın herhangi bir film yapımcısı ile yaşadığını sanmıyorum ve Yeni Ay ile bir kez daha onlarla çalışma şansım olduğu için mutluyum" şeklinde belirtti.Melissa Rosenberg senaryo üzerinde çalışmaya serinin ilk filmi Alacakaranlık gösterime girmeden önce başladı ve Alacakaranlık'ın gösterime girdiği ilk hafta sonunda Yeni Ay için yazdığı taslak senaryoyu teslim etti.
Aralık ayının başında Alacakaranlık'ın yönetmeni Catherine Hardwicke'in devam filminde yer almayacağı açıklandı. Hardwicke projeden ayrılmasının zamanla ilgili olduğunu belirterek zamanlama nedeniyle olan bu sonuç için üzgünüm, Yeni Ay'ı yönetme fırsatım olmayacak. Alacakaranlık'ı yönetmek hayatımın en büyük tecrübelerinden biriydi ve hayranların gösterdiği tutkulu destek için de minnettarım. Summit'tekilerin devam filmi ile iyi bir iş çıkarmalarını diliyorum. Bu büyük bir hikaye" dedi.13 Aralık 2008'de Altın Pusula'nın (The Golden Compass) yazarı ve yönetmeni ve Amerikan Pastası'nın (American Pie) ortak yönetmeni Chris Weitz ile Yeni Ay'ın yönetmenliğı için anlaşıldığı açıklandı.
Oyuncu seçimi
Jacob Black'in Alacakaranlık ve Yeni Ay arasındaki fiziksel değişimi sebebiyle, Weitz devam filminde Taylor Lautner'i değiştirerek yerine yeni ve daha iri Jacob Black'i canlandırabilecek başka bir aktör kullanmaya karar verdi.Rolünü korumak isteyen Lautner, Alacakaranlık filminin çekimleri bittiğinden beri çok çalıştığını ve 8,5 kilo aldığını ve 4,5 kilo daha almak konusunda Weitz'e garanti verdiğini belirtti.Ocak 2009'da Weitz ve Summit Lautner'in Yeni Ay'da da rolünü oynamaya devam edeceğini açıkladı. Bir röportajında Kristen Stewart, Lautner'in dönüşümü hakkında konuşurken onun için "fiziksel olarak tamamen farklı biri oldu" yorumunu yaptı.
Mart 2009 sonunda Summit, Lautner'in yanında kurt sürüsünde yer alan diğer karakterleri canlandıracak oyunculara ait bir liste yayınladı. Quileute kabilesindeki diğer oyuncu kadrosunun kasting yönetmeni daha önce de kadrosunda büyük oranda Amerikan yerlilerinin bulunduğu Kurtlarla Dans (Dances with Wolves) ve Kalbimi Oraya Gömün (Bury My Heart at Wounded Knee) gibi filmlerde de çalışan Rene Haynes'di.
Çekimler
Yeni Ay için yapım öncesi çalışmaları Aralık 2008'de başladı.Çekimlerin 23 Mart 2009'da Vancouver'da başlanmasına karar verildi,ancak planlanandan birkaç gün önce başladı. Montepulciano, İtalya'daki çekimlerin başlangıç tarihi olarak da Mayıs 2009 sonu belirlendi.
Oyuncular ve karakterler
Cullenler ve Swanlar
Kristen Stewart, Bella Swan: Vampir Edward Cullen'e aşık olan genç kız. Edward'a o kadar büyük bir aşkla bağlı ki onun halisülasyonlarını görmek için ölümü göze alıyor.Edward onu terk ettiğinde yaşamı aniden allak bullak oluyor.
Robert Pattinson, Edward Cullen: Bellanın sevgilisi olan vampir. Bellayı kimsenin sevemeyeceği kadar seviyor. Cullen ailesinin en yakışıklısı ve en hızlısı. Aynı zamanda düşünceleri okuyabilme yeteneğine sahip (bella hariç).
Peter Facinelli, Carlisle Cullen: Cullen ailesinin lideri.
Elizabeth Reaser, Esme Cullen:Carlisle'in eşi.
Ashley Greene, Alice Cullen:Cullen ailesinin, insanların aldığı kararlardan geleceğini görebilen üyesi. Edward'ın en sevdiği kardeşi.
Jackson Rathbone, Jasper Hale:Cullen ailesinin duyguları yönlendirebilen üyesi. Alice'in sevgilisi. Rosalie'nin kardeşi. Ve doğumundan yüzyıllar sonra diyeti uygulamaya başladığı için diğer vampirler gibi rahat olamıyor.
Nikki Reed, Rosalie Hale:Dünyanın en güzel insanı olarak nitelendirilen Cullen ailesi üyesi.
Kellan Lutz, Emmett Cullen:Cullenlerin en güçlü,en uzun ve en komik üyesi. Edward'ın en sevdiği kardeşi. Rosalie'nin nişanlısı.
Billy Burke: Charlie Swan:Bella'nın babası ve Forks'un polis şefi.
Quileute kabilesi
Taylor Lautner, Jacob Black:Bella'nın eski bir çocukluk arkadaşı ve Bella'ya aşık. Bella'nın Edward'ı ne kadar çok sevdiğini bile bile vazgeçmiyor. Aynı zamanda quileute kabilesinin en yakışıklı üyesi.
Chaske Spencer, Sam Uley: Kurt sürüsü lideri.
Tyson Houseman, Quil Ateara: Jacob'un en iyi arkadaşlarından biri ve ileride sürü üyesi.
Alex Meraz, Paul: İrade problemleri yaşayan bir kurt sürüsü üyesi.
Kiowa Gordon, Embry Call: Jacob'un en iyi arkadaşlarından biri.
Bronson Pelletier, Jared: Bir kurt sürüsü üyesi.
Tinsel Korey, Emily Young: Sam'in sevgilisi ve kurt sürüsündeki anne figürü.
Göçebe vampirler [değiştir]
Rachelle Lefèvre, Victoria:Erkek arkadaşı James'in öcünü almak için Bella'yı öldürmek isteyen bir vampir.
Edi Gathegi, Laurent:Bella'yı öldürmeye çalışan bir vampir.Kurt sürüsü tarafından Bellaya saldırırken öldürülmüştür.
Volturiler
Michael Sheen, Aro: Eski bir İtalyan vampir klanı olan Volturilerin lideri.
Jamie Campbell Bower, Caius: Eski bir İtalyan vampir klanı olan Volturilerin liderlerinden ve hikayenin önemli karakterlerinden biri. Kendi çekimlerine Haziran 2009'da başlayacak olan Campbell Bower kitabı daha önce hiç okumadığını ancak Alacakaranlık serisinin parçası olunmak istenecek en büyük hikaye olduğunu belirtti.
Christopher Heyerdahl, Marcus:Bütün varlıkların duygularını anlayabilen vampir.
Dakota Fanning, Jane:Acı yanılsamaları ile insanlara işkence yapabilme yeteneğine sahip bir vampir.
Cameron Bright, Alec: İnsanların ve vampirlerin duygularını yok edebilme yeteneğine sahip bir vampir aynı zaman da jane'in ikiz kardeşi.Gücü Jane'inkinin antidotu. İnsanları ve vampirleri uyuşturur. Volturilerin en yakışıklısı.
Charlie Bewley, Demetri: Bir Volturi koruması.
Daniel Cudmore, Felix:
Noot Seear, Heidi:İnsanların kanını içmeleri için onları Volturi vampirlerine taşıyan bir vampir.
Justine Wachsberger, Gianna:Volturilerin spikeri ve sekreteri.
Diğer
Anna Kendrick, Jessica Stanley:Bellayı kıskanan arkadaşı.
Justin Chon, Eric Yorkie:Bella'nın arkadaşı.
Christian Serratos, Angela Weber:Bella'nın en sevdiği arkadaşı.
Michael Welch, Mike Newton:Bellaya aşık olan fakat bella Edward'ı sevdiği için Jessica ile sevgili olan kişi
25 Haziran 2010 Cuma
N İ K A H M A S A S I
13 Haziran 2010
Sevgili arkadaşım Şebnem Dünya evine girdi.
Bende Nikah şaidi oldum :) düğün günü bana ''ona hep uğur getirdiğimi ve dünya evine girerken şaitliğini benim yapmamı istediğini söyledi'' tabi bende seve seve yapdım...
Mutluluklar arkadaşımın olsun o benim 10 yıllık arkadaşım İstanbula geldiğim yıllardan bu yana hep beraberdir.Kah güldük kah ağladık, hep dosttuk,hiçbir zaman birbirimizi kırmadık hep birbirimizin arkasını kolladık...
Nikah Masası ne tuhaf geldi bana şaid sandalyesine oturupta kalkana kadar nasıl terlediysem elbisem üzerime yapışmıştı artık :) Ben böyle heyecanlandıysam Gelinle Damadın durumunu düşünemiyorum bile:)
Canım arkadaşım şimdi aile kurdu ilerde çocukları olacak sevgiyle büyütecek evlatlarını o herşeyin en güzeline layık...
Bende birgün arkadaşım gibi sevdiğim adamla evlenmek ,mutlu bir ömür geçirmek istiyorum:) İ S T İ Y O R U M :)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)