30 Haziran 2010 Çarşamba

Dunning-Kruger Sendromu

Televizyon izlerken birilerine bakıp da "Ya bu adam bu sığlıkla nasıl buralara kadar gelebilmiş" diye düşündüğünüz oldumu hiç?
Ya da işyerinizde sizinle aynı ya da daha üst aşamada bir görevde olan bazıları, sizde büyük bir şaşkınlık uyandırdı mı?; onlara bakıp
"Bu cahillik, kendini bilmezlik nasıl fark edilmez?" diye iç geçirdiniz mi?
Justin Kruger ve David Dunning adlı iki ABD'li bu hissi çok yaşamış olacak ki, iki psikiyatri uzmanı, 10 yıl kadar önce bir teori ortaya attı:
"Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır."
Ve bunun üzerine bir araştırma başlatıldı. Fizyolojik ve zihinsel alanda yapılan çeşitli uygulamaların sonucunda şu bulgulara ulaşıldı:
· Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.

· Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir.

· Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler.

· Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar.


Bitmedi...

Cornell Üniversitesi'ndeki öğrenciler arasında bir test yapıldı ve klasik "Nasıl geçti?" sorusuna öğrencilerden yanıtlar istendi...
Soruların yüzde 10'una bile yanıt veremeyenlerin "kendilerine güvenleri" müthişti. Onların "testin yüzde 60'ına doğru yanıt verdiklerini" düşündükleri; hatta "iyi günlerinde olmaları halinde yüzde 70 başarıya bile ulaşabileceklerine inandıkları" ortaya çıktı.
Soruların yüzde 90'ından fazlasını doğru yanıtlayanlar ise "en alçakgönüllü" deneklerdi; soruların yüzde 70' ine doğru yanıt verdiklerini düşünüyorlardı.
Tüm bu sonuçlar bir araya getirildi ve Dunning-Kruger Sendromu'nun metni yazıldı:
"İşinde çok iyi olduğuna" yürekten inanan 'yetersiz' kişi, kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve aslında yapamayacağı işlere talip olmaktan hiçbir rahatsızlık duymaz! Aksine her şeyin hakkı olduğunu düşünür!
Ancak bu 'cahillik ve haddini bilmeme' karışımı mesleki açıdan müthiş bir itici güç oluşturur.
'Eksiler' kariyer açısından 'artıya' dönüşür.
Sonuçta, 'kifayetsiz muhterisler' her zaman ve her yerde daha hızlı yükselirler...
Bu arada, gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar çalışma hayatında 'fazla alçakgönüllü' davranarak öne çıkmaz, yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmaz, kıymetlerinin bilinmesini beklerler...Tabii beklerken kırılır, kendilerini daha da geriye çekerler... Muhtemelen üstleri tarafından da 'ihtiras eksikliği' ile suçlanırlar..."
Ne olur fazla mütevazi olmayın!...
"Siz de çevrenize şöyle bir bakın" diyeceğim ama eminim bu satırları okurken bile aklınızdan bir dolu yüz, bir dolu isim geçti...
Bence Dunning ile Kruger'in, bu çalışmalarıyla 2000'de, Nobel yerine Harvard Üniversitesi'nin Ig Nobel'ini alma nedeni "cahil olmamalarıydı".
Gönlümün nobelini bu ikiliye vererek yazımı Bertrand Russel'in bir sözüyle bitiriyorum:
"Dünyanın sorunu, akıllılar hep kuşku içindeyken aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır."

29 Haziran 2010 Salı

A L A C A K A R A N L I K


Hayatımda ağladığım sayılı filimlerden bir taneside Alacakaranlık'tır.
Belki 50 defa izlemişimdir gene izlerim...İkincisi vizyona girdiğinde beklentilerimi pek karşılamadı ama olsun genede harikaydı veeeee sonunda devamı geldi nihayet, dört gözle bekliyordum:)
Merak edenler için filim hakkında detaylı bilgi topladım ama benim fikrimi sorarsanız mutlaka izlemelisiniz derim:)

Proje gelişimi
2008'de Kasım'ın başlarında Summit Stephenie Meyer'in Alacakaranlık serisindeki diğer kitapları Yeni Ay, Tutulma ve Şafak Vakti'nin haklarını aldığını açıkladı.22 Kasım 2008'de Alacakaranlık'ın gösterime girmesinden bir gün sonra Summit Yeni Ay filminin çekimlerine başlanacağını doğruladı. Meyer bu konudaki düşüncesini "Summit Entertainment ile yaşadığım pozitif tecrübenin, kitabı filme uyarlanmış başka bir yazarın herhangi bir film yapımcısı ile yaşadığını sanmıyorum ve Yeni Ay ile bir kez daha onlarla çalışma şansım olduğu için mutluyum" şeklinde belirtti.Melissa Rosenberg senaryo üzerinde çalışmaya serinin ilk filmi Alacakaranlık gösterime girmeden önce başladı ve Alacakaranlık'ın gösterime girdiği ilk hafta sonunda Yeni Ay için yazdığı taslak senaryoyu teslim etti.
Aralık ayının başında Alacakaranlık'ın yönetmeni Catherine Hardwicke'in devam filminde yer almayacağı açıklandı. Hardwicke projeden ayrılmasının zamanla ilgili olduğunu belirterek zamanlama nedeniyle olan bu sonuç için üzgünüm, Yeni Ay'ı yönetme fırsatım olmayacak. Alacakaranlık'ı yönetmek hayatımın en büyük tecrübelerinden biriydi ve hayranların gösterdiği tutkulu destek için de minnettarım. Summit'tekilerin devam filmi ile iyi bir iş çıkarmalarını diliyorum. Bu büyük bir hikaye" dedi.13 Aralık 2008'de Altın Pusula'nın (The Golden Compass) yazarı ve yönetmeni ve Amerikan Pastası'nın (American Pie) ortak yönetmeni Chris Weitz ile Yeni Ay'ın yönetmenliğı için anlaşıldığı açıklandı.

Oyuncu seçimi
Jacob Black'in Alacakaranlık ve Yeni Ay arasındaki fiziksel değişimi sebebiyle, Weitz devam filminde Taylor Lautner'i değiştirerek yerine yeni ve daha iri Jacob Black'i canlandırabilecek başka bir aktör kullanmaya karar verdi.Rolünü korumak isteyen Lautner, Alacakaranlık filminin çekimleri bittiğinden beri çok çalıştığını ve 8,5 kilo aldığını ve 4,5 kilo daha almak konusunda Weitz'e garanti verdiğini belirtti.Ocak 2009'da Weitz ve Summit Lautner'in Yeni Ay'da da rolünü oynamaya devam edeceğini açıkladı. Bir röportajında Kristen Stewart, Lautner'in dönüşümü hakkında konuşurken onun için "fiziksel olarak tamamen farklı biri oldu" yorumunu yaptı.
Mart 2009 sonunda Summit, Lautner'in yanında kurt sürüsünde yer alan diğer karakterleri canlandıracak oyunculara ait bir liste yayınladı. Quileute kabilesindeki diğer oyuncu kadrosunun kasting yönetmeni daha önce de kadrosunda büyük oranda Amerikan yerlilerinin bulunduğu Kurtlarla Dans (Dances with Wolves) ve Kalbimi Oraya Gömün (Bury My Heart at Wounded Knee) gibi filmlerde de çalışan Rene Haynes'di.

Çekimler
Yeni Ay için yapım öncesi çalışmaları Aralık 2008'de başladı.Çekimlerin 23 Mart 2009'da Vancouver'da başlanmasına karar verildi,ancak planlanandan birkaç gün önce başladı. Montepulciano, İtalya'daki çekimlerin başlangıç tarihi olarak da Mayıs 2009 sonu belirlendi.

Oyuncular ve karakterler
Cullenler ve Swanlar
Kristen Stewart, Bella Swan: Vampir Edward Cullen'e aşık olan genç kız. Edward'a o kadar büyük bir aşkla bağlı ki onun halisülasyonlarını görmek için ölümü göze alıyor.Edward onu terk ettiğinde yaşamı aniden allak bullak oluyor.
Robert Pattinson, Edward Cullen: Bellanın sevgilisi olan vampir. Bellayı kimsenin sevemeyeceği kadar seviyor. Cullen ailesinin en yakışıklısı ve en hızlısı. Aynı zamanda düşünceleri okuyabilme yeteneğine sahip (bella hariç).
Peter Facinelli, Carlisle Cullen: Cullen ailesinin lideri.
Elizabeth Reaser, Esme Cullen:Carlisle'in eşi.
Ashley Greene, Alice Cullen:Cullen ailesinin, insanların aldığı kararlardan geleceğini görebilen üyesi. Edward'ın en sevdiği kardeşi.
Jackson Rathbone, Jasper Hale:Cullen ailesinin duyguları yönlendirebilen üyesi. Alice'in sevgilisi. Rosalie'nin kardeşi. Ve doğumundan yüzyıllar sonra diyeti uygulamaya başladığı için diğer vampirler gibi rahat olamıyor.
Nikki Reed, Rosalie Hale:Dünyanın en güzel insanı olarak nitelendirilen Cullen ailesi üyesi.
Kellan Lutz, Emmett Cullen:Cullenlerin en güçlü,en uzun ve en komik üyesi. Edward'ın en sevdiği kardeşi. Rosalie'nin nişanlısı.
Billy Burke: Charlie Swan:Bella'nın babası ve Forks'un polis şefi.

Quileute kabilesi
Taylor Lautner, Jacob Black:Bella'nın eski bir çocukluk arkadaşı ve Bella'ya aşık. Bella'nın Edward'ı ne kadar çok sevdiğini bile bile vazgeçmiyor. Aynı zamanda quileute kabilesinin en yakışıklı üyesi.
Chaske Spencer, Sam Uley: Kurt sürüsü lideri.
Tyson Houseman, Quil Ateara: Jacob'un en iyi arkadaşlarından biri ve ileride sürü üyesi.
Alex Meraz, Paul: İrade problemleri yaşayan bir kurt sürüsü üyesi.
Kiowa Gordon, Embry Call: Jacob'un en iyi arkadaşlarından biri.
Bronson Pelletier, Jared: Bir kurt sürüsü üyesi.
Tinsel Korey, Emily Young: Sam'in sevgilisi ve kurt sürüsündeki anne figürü.
Göçebe vampirler [değiştir]
Rachelle Lefèvre, Victoria:Erkek arkadaşı James'in öcünü almak için Bella'yı öldürmek isteyen bir vampir.
Edi Gathegi, Laurent:Bella'yı öldürmeye çalışan bir vampir.Kurt sürüsü tarafından Bellaya saldırırken öldürülmüştür.
Volturiler
Michael Sheen, Aro: Eski bir İtalyan vampir klanı olan Volturilerin lideri.
Jamie Campbell Bower, Caius: Eski bir İtalyan vampir klanı olan Volturilerin liderlerinden ve hikayenin önemli karakterlerinden biri. Kendi çekimlerine Haziran 2009'da başlayacak olan Campbell Bower kitabı daha önce hiç okumadığını ancak Alacakaranlık serisinin parçası olunmak istenecek en büyük hikaye olduğunu belirtti.
Christopher Heyerdahl, Marcus:Bütün varlıkların duygularını anlayabilen vampir.
Dakota Fanning, Jane:Acı yanılsamaları ile insanlara işkence yapabilme yeteneğine sahip bir vampir.
Cameron Bright, Alec: İnsanların ve vampirlerin duygularını yok edebilme yeteneğine sahip bir vampir aynı zaman da jane'in ikiz kardeşi.Gücü Jane'inkinin antidotu. İnsanları ve vampirleri uyuşturur. Volturilerin en yakışıklısı.
Charlie Bewley, Demetri: Bir Volturi koruması.
Daniel Cudmore, Felix:
Noot Seear, Heidi:İnsanların kanını içmeleri için onları Volturi vampirlerine taşıyan bir vampir.
Justine Wachsberger, Gianna:Volturilerin spikeri ve sekreteri.
Diğer
Anna Kendrick, Jessica Stanley:Bellayı kıskanan arkadaşı.
Justin Chon, Eric Yorkie:Bella'nın arkadaşı.
Christian Serratos, Angela Weber:Bella'nın en sevdiği arkadaşı.
Michael Welch, Mike Newton:Bellaya aşık olan fakat bella Edward'ı sevdiği için Jessica ile sevgili olan kişi

25 Haziran 2010 Cuma

N İ K A H M A S A S I


13 Haziran 2010
Sevgili arkadaşım Şebnem Dünya evine girdi.
Bende Nikah şaidi oldum :) düğün günü bana ''ona hep uğur getirdiğimi ve dünya evine girerken şaitliğini benim yapmamı istediğini söyledi'' tabi bende seve seve yapdım...
Mutluluklar arkadaşımın olsun o benim 10 yıllık arkadaşım İstanbula geldiğim yıllardan bu yana hep beraberdir.Kah güldük kah ağladık, hep dosttuk,hiçbir zaman birbirimizi kırmadık hep birbirimizin arkasını kolladık...
Nikah Masası ne tuhaf geldi bana şaid sandalyesine oturupta kalkana kadar nasıl terlediysem elbisem üzerime yapışmıştı artık :) Ben böyle heyecanlandıysam Gelinle Damadın durumunu düşünemiyorum bile:)
Canım arkadaşım şimdi aile kurdu ilerde çocukları olacak sevgiyle büyütecek evlatlarını o herşeyin en güzeline layık...
Bende birgün arkadaşım gibi sevdiğim adamla evlenmek ,mutlu bir ömür geçirmek istiyorum:) İ S T İ Y O R U M :)

22 Haziran 2010 Salı

Onlara, OHAL değil, daha fazla açılım verin

23 Haziran 2010 - Mehmet Ali BİRAND yazısıdır.Lütfen okuyalım bunlar yaşadığmız bu toprakların gerçekleri,ülkemizin acıları...

Şu sıralarda hepimiz çok kızgınız.
Kızgın iken sağlıklı karar verilemez. Oysa özellikle şimdi, soğukkanlı davranmaya en fazla ihtiyaç duyduğumuz bir dönemden geçiyoruz.
PKK, Türkiye’nin Uluslararası Konjonktürdeki sıkışıklıklarını değerlendirmiş, içerdeki durumu da çok elverişli görmüş olacak ki, kendini yakma pahasına ortaya atılıverdi.
Kendini yakma pahasına diyorum, zira hiçbir şey elde edemeyeceklerini çok iyi biliyorlar. Onlar için, ellerindeki militanları heba etmenin bir cezası yok ki. Kimseye hesap vermiyorlar. Tek amaçları, Türkiye’nin canını yakmak, kamuoyu sinirlendirmek ve bizi fevri davranmaya zorlamak... Doğrusu, şu birkaç gündür yaşananları izleyince, az da olsa başarı kazandıklarını söyleyebiliriz.
OHAL'in geri gelmesi, PKK'ya çok yarar sağlar
PKK yöneticilerinin kendilerine göre birçok hesapları vardır, ancak benim görebildiğim iki önemli hedefi var.
En başta gelen hedef, halkın sinirlerini bozmak, iktidarı telaşlandırmak ve Olağanüstü Hal (OHAL) uygulamasının bölgeye geri getirilmesini sağlamak.
Düşünün, 1990’lardaki önlemlere dönülecek ve Güneydoğu askeri yönetime terkedilecek.
İnsanlar bir yerden bir yere gidemeyecek.
PKK’ya destek verdiğinden kuşkulanılan köyler sökülecek, kimileri yakılıp yıkılacak. İnsanlar göçe zorlanacak.
Faili meçhul cinayetler başlayacak.
Sorgusuz sualsiz insanlar tutuklanacak.
Bölgede nefes alınamayacak.
Biz bu filmi daha önce, 90’larda yaşadık. PKK eğer gücünü arttırabildiyse, işte bu uygulamalar sonucunda başarmıştır.
PKK’nın istediği, ümidi, rüyası budur.
Daha fazla kan aksın, daha fazla çatışma olsun.
Eskiye dönülsün ki, asker baskısı artsın, bölge halkı öylesine bir baskı altına alınsın ki, tekrar eskisi gibi isyan etsinler. Hergün çatışma yaşansın. Bu sayede de PKK’nın bölge halkı üstündeki denetimi artsın.
Allahtan bu oyunu ilk gören Genelkurmay Başkanı oldu. OHAL’e “şimdilik gerek bulunmadığını söyledi” içimizi rahatlattı. Başbakan da bu konuda aynı görüşü paylaştı. Ancak PKK bu işin peşini bırakmayacaktır. Onlar vurdukça kamuoyunun çeşitli kesimlerinden “OHAL’i isteriz” çığlıkları yükselecektir. Benim korkum kamuoyu baskısıyla bu noktaya gelinmesidir.
Şimdi yine bu tuzağa mı düşeceğiz, yoksa iktidarın başlatıp, yeterince cesur davranamadığı için yürütemediği Açılım’ı daha da genişleterek tekrar devreye mi sokacağız.
PKK terörünün sadece silahla çözümleneceğine inanan savaş taraftarları bu yaklaşıma kesin karşı çıkacaklardır.
Oysa çok yanılıyorlar.
Terör örgütlerini, tabanlarından ayıran tek unsur daha fazla demokrasi, daha fazla Açılım’dır.
Şimdi, gelin eskiyi bir yana bırakalım. Erdoğan-Atalay ikilisinin yeterince etkili olamadıklarının hesaplaşmasını, ilerde seçimlerde yaparız.
Şimdi, gelin silahlı mücadele kadar Açılım’a asılalım.
PKK’yı savaş besler, bölge halkıyla ilişkisini yoğunlaştırır.
Doğru dürüst bir Açılım ise, tam aksine PKK’nın elini kolun kırar.
Gelin, oy korkusunu bir yana bırakıp ortak bir cesaret gösterelim ve üstlerine gidelim. Terörle mücadele de, başka ülkelerin yapamadıklarını biz yapalım.
Tüm suçu İsrail ve ABD'ye yükleyip kendinizi aldatmayın...PKK’nın önümüzdeki yola açtığı ve hepimizin içine düşmemizi istediği diğer bir tuzak da, bütün bu yaşananların tümünün bir “Uluslararası bir komplo’dan” kaynaklandığına inanmamızdır.
Elle tutamadığımız, nereden çıktıklarını, nasıl hareket ettiklerini bilemediğimiz bu yabancı güçlerin, ülkemize komplo kurduğuna ve herşeyin bu uzanamadığınız yabancılar tarafından organize edildiğine inandığımız anda, çukura düşeriz.
Bu yaklaşım çok basittir.
Herşeyi “bilinen yabancı güçlere” fatura edersiniz. Sizin hiç yanlışınız yokmuş gibi davranırsınız. Kendi kendinizi sorgulamaktan kurtulursunuz.
“Türkiye baş kaldırıyor. Bağımsız hareket ettiği için, buna tepki gösteren İsrail ve Amerika el ele verdiler. PKK’yı taşeron olarak kullanmaya başladılar” dediniz mi, rahatlarsınız.
Suçu başkalarına çıkardınız mı, hesap verme sorumluluğunuz da azalır. İşin ucunu kaçırırsınız. Alınacak iç önlemlere kafa patlatmak, riskler almak yerine, sırtınızı komplo teorilerine dayadınız mı, kamuoyunun dikkatini o tarafa yönlendirip, paçayı kurtaracağınızı sanarsız.
Oysa, işte en tehlikeli tuzak budur.
Böylece, sadece içerde terörle uğraşmakla kalmaz, dışarda da kendinize açıkça yeni düşmanlar edinmiş olursunuz.
Yeni yabancı düşmanlar yaratmayalım...
Doğrudur, PKK’yı taşeron olarak kullananlar vardır.
Hatta, Amerika ve İsrail dahil olmak üzere, kendimizi en yakın gördüğümüz nice müslüman ülkeler de, dolaylı dolaysız şekilde mutlaka bu oyunun içindedirler. Ancak unutmayın ki, eğer siz bataklığı kurutamazsanız, birileri gelip mutlaka bundan yararlanmaya çalışacaktır.
Bu, asırlardan beri oynanan, uluslararası bir oyundur.
Türkiye de aynı oyunu oynar. Başka müttefiklerinin karanlık işlerini kurcalar. Zira kimse bir diğerinin daha güçlü olmasını istemez.
PKK şu anda taşeronluk piyasasında görücüye çıkmış durumda.
İster Amerikalılara, ister İsrail veya başkalarına verdiği mesaj açık: “Arkadaşlar ben Türkiye’yi istediğim anda karıştırabilecek güçteyim. Ankara ile hesabı olanların katkılarına açığım. Parayı bastıran, bu kampanyaya katılabilir.”
Bu gerçeği ise, sadece Türkiye değiştirebilir.
Türkiye, içindeki bataklığı kurutabilirse, ortada ne taşeron, ne de PKK’yı kullanmak isteyen ülke kalır.
“Büyümemizi, güçlenmemizi, bağımsız hareket etmemizi istemeyenler, PKK’yı harekete geçirdiler.” kolaycılığına düşmeyelim.
Aklımızı kullanıp, kendimizi bu durumlara sokmamayı bilelim.

21 Haziran 2010 Pazartesi

BABAM VE BEN


Çocuk ilk baba dediği gün Babası işte bu benim evladım dermiş taki o gün anlarmış Baba olduğunu,evladının sorumluluğunun sırtına yüklendiğini.

Babalarımızı Babalar Günün de hatırlamak ne kadar doğru ki?

Sevgili babamız biz hasta olduğumuz da , mahallede top oyanrken kavga çıktıpta dayak yediğimizde,okulda öğretmen şu kadar para getireceksiniz dediğinde,büyüyüpte kendi ayaklarımızın üzerinde dursak bile bize destek çıktığında babamız bugün baba lar günü değil yardım edemem dedimi ki...

Hayır dememiştir... En azından benim babam demedi.

Küçüklüğümden hatırladığım en güzel anı ilkokul birinci sınıfa gittiğimde ''S'' harfini yazamazdım öğretmenim de bu yüzden bana bir sayfa S harfi yazmam için ödev vermişti ama ben sayfanın yarısına kadar yazabilmiştim ağlayarak yazmak istemiyorum yapamıyorum demiştim.Babam bana yardım etmeye çalışmıştı ama genede ben yazamamıştım,yatma saatim geldiğinde gidip bi güzel yatmıştım.Sabah okula gidip defteri açtığımda bir gördümki defterimin sayfası S harfleriyle doluydu evet babam gece beni uyuttuktan sonra sanki ben yazmışım gibi defter sayfamı doldurmuştu.Babam kıyamamıştı bana ,belki doğru bişey değildi yaptığı ama benim zayıf tarafımı doldurmuştu işte...

Tüm Babaların B A B A L A R G Ü N Ü K U T L U O L S U N....

Sayfalar